23 Mart 2020 Pazartesi

'Be the change you want to see in the world'


'Be the change you want to see in the world'
-Gandhi

Burdan yola çıkarak bir 'a-ha moment' yaşadım o yüzden hemen burayı açıp aklımdan geçenleri buraya bırakmak istiyorum.

Neye ihtiyacımız var? Neleri görmek istiyoruz? Neleri dinlemek istiyoruz?
Bütün bunlar bize iyi geliyor mu?
Ne istediğimizi biliyo muyuz ve bu konuda ne kadar N E T iz?

O kadar önemli sorular ki bunlar.
Çünkü ne istediğini keşfetmek için kendimize bu soruları çok sık sormamız lazım. Cevapların peşine düşüp, araştırıp, yanıtları bulduğumuzda da güzelce keskinliğini artırıp, netleştirmemiz lazım ki harekete geçince ne yöne gideceğimizi bilelim.

İş hem başa düşüyor hem de 'olacak olan' oluyor. İkisi çok zıt görünmekle birlikte aslında akış ve dengenin formülü belki de. Çünkü sen başına düşen işini yapmayınca olacak olan da nasıl olabilir? Bu defa; ''sen başına düşeni yapmadığın'' dualitedeki olacaklar oluyor.

Çok çok heyecanlı bu konu, çok düşünmek gerek üstüne. Ne kadar yüzeysel sanıyorsak o kadar uzağız bence, ne kadar basit olduğunu anladığımızda da olayın ta kendisi işte, yaşam.

Bu gece çıktım yukarı bu resmi yaptım. Sonra durdum düşündüm. Ne kadar zarif bir duruşu var bu bitkinin. Resmen zerafetin resmi. İlk defa evde bir duvara asmak istedim yapıverdiğim bir resmi. Ben bunu çizdim bu gece çünkü buna ihtiyacım var, nezakete, zerafete, bu durumu görmeye ihtiyacım var. Ve aferin bana, gözümün görmek ruhumun duymak istediğini kendime gösterdim. 

Cesarete mi ihtiyacımız var, cesur olucaz, güzel sözlere mi, güzel konulardan bahsedicez. İyi şeyler mi görmek istiyoruz, iyi olucaz. Bazen şunu duyarız ya; 'ne istediğimi bilmiyorum ama ne istemediğimi çok iyi biliyorum'. Bu değil. Bu çok net ama bu değil ilerleme sağlatan. Çünkü burda bile ne istemediğini onurlandırıyorsun.

Of. Çok iyi geldi.

bye :)


8 Mart 2020 Pazar

'Bu bir sanrı'

İç sadeleşme güdüm hala çılgınlarca esip gürlüyor. 

Ne kadar versem, satsam, atsam yetmiyor. Açgözlülüğün tam tersi gibi, ama açgözlülük gibi abartılı bir dozda. Yani rahatlayamama hali de var birazcık. Huzursuzluk halinde diyemem ama tamamlanamama, yarım kalma gibi. Bi kalp çarpıntısı :) Hem evdeki eşyalarla ilgili böyle, hem giysilerim, hem özel eşyalarım hem de huylarımla ilgili. Ve de çevremdeki insanlarla da. Sanki pullarımı döküyorum, daha önceleri çok sevdiğim bana çok yakıştığını sandığım herşey yeniden şekil buluyor. 

Önceden çok sevdiğim şeyler şimdi beni heyecanlandırmazken çok tanımlayamadığım 'an'lar daha sık başıma geliyor. Çok hoşuma gidiyor bu duygu. 

Çok düşündüğüm bir şey 'hem hal' olmak. 

Anlamak ve kavramak. 
Bunca şey okuyorum, karşılaşıyorum ve yaşıyorum ama ne kadarı ile hemhal oluyorum, kavrıyorum bilemiyorum. Yaptığım hataları aynı şey başıma gelse yine yapar mıyım? Ya da çok iyi başa çıktığım sıkıntıları baştan yaşasam aynı dirayeti gösterebilir miyim? Farkında mıyım?

Farkındalık, bilinç, varoluş, işleyiş gibi kocaman kocaman kelimeleri okuyorum, üstüne düşünüyorum, çok şanslıyım ki bunları konuşabildiğim kişilerle de sarılıyım. Ama dalıp dalıp gitmeden duramıyorum. Kendi varlığıma dahil miyim. Sadece yaşıyor muyum yoksa bütünleşiyor muyum.

'eleştiri' konusunu onarabiliyor muyum mesela :) Ya da onarmak gereken bu mu, asıl meseleler neler. İşte, bilemiyorum. 

Buz patenini de çok iyi beceremiyorum mesela ama her hafta bir saat gidiyorum işte kaymaya :)
Kendi kendime diyorum ki; şimdi yine gidicem o buz pistine ve yusyuvarlak bir fare gibi hımbıl hımbıl kayıcam. Dedim dedim ve sonunda da çizdim buz pateni kayarken kendimi nasıl hissettiğimi :) Çizmemle ortaya çok da hımbıl da kaymadığım çıktı. 

Sandığım şeyleri çiziyorum, ortaya çıkan çok hoşuma gidiyor. Sandıklarımla olanlar çok başka. 
Her alanda, her olanda, her konuda. 

Artık 'bu bi sanrı' diyorum sıkça. 
Sizde deneyin.