22 Şubat 2013 Cuma

Bıdıııııı bıdıııııı bıdııııı bıdıııııı :)

Bıdıııııı bıdıııııı bıdııııı bıdıııııı :)
Ne konuşuyorum kafamın içinde ufuuu:)
Kayıt cihazı olsada kaydetse sayın zihnimin mucittinliklerini yazsam hepsini ve bütün foyam meydana çıksa :)
Serhatım üç gündür bi eğitime katılıyo yaratıcı satış ve pazarlamayla ilgili, evde akşam bahsediyo ilgisini çeken şeylerden, çok eğlenceli konuları. Bugünkü konularını en çok sevdim ama.
Soru şu; “sizi asıl mutlu eden şey ne, gerçekten mutlu eden?”
Bi düşünsene…
Bunu işle bağdaştırmış, neden yaptığınız işi yapıyosunuz, sizi işinizde mutlu eden şey ne ki bu işi yapıyosunuza getirmiş. Bende tuttum nefesimi kendi içime daldım.
Son zamanlarda çok düşüncelere dalıyorum, çok yargıcıyım. Kendimi, işimi, tavrımı, sevdiklerimi, yaptıklarımı ve yapmadıklarımı yargılıyorum sırayla ve acımasızca. Ben oturdum yorum yapıyorum ordan, Onlar kendini savunuyo hepsi bir bir kazanıyo davalarını, gözüme giriyo :) içimde bulduğum hataları affediyorum, kusurlarıma zaman veriyorum görmezden geliyorum, hayır ama kesinlikle eleştirmiyorum, iyilerle gurur duyuyorum. Bi iç denetim gibi, herşey diken üstünde ve her an savunmaya hazır kendimi.
“Ben ve Ben” karşı karşıya :)
Bi süredir yoga academy alsancak’takiler çok sık geliyo bizim cafeye, muhabbet ediyoruz. Dün akşam aralarından biri annesiyle geldi uzun uzun muhabbet ettik, birbirini hiç tanımayan insanların aslında bilmeden birbirine karşılıklı nasıl keyif verebildiğini bi kere daha yaşadım. Ben bunu seviyorum. Çünkü genelde heryerde tam tersi var, insanlar insanlardan şikayet etmez mi genelde. Toplum böyle kurulmuş gibi. Neyse, tatlı tatlı ‘iyi akşamlar’laştıktan sonra tam çıktı, sonra kapıyı kapatıcakken geri döndü ve dedi ki;
“-alice harikalar diyarında gibi burası, bi kapıdan giriyosun ve hayat değişiyo :)”
İşte var ya, o an beni benden aldı aslında.
Bunlar sihirli sözcükler gibi çünkü benim için, gizli giriş parolası gibi, bi çeşit büyünün kelimeleri gibi daha nasıl anlatıyım biçok şeyden daha çok şey demek gibi :) mad tea party demek gibi :) follow the white rabbit demek gibi :)
İşte benim cevabım; bu duyguyu yaymak. Bunu kanıtlamak, hayata geçirmek :)
Bunun parçası olmak ❤

Ne konuşuyorum kafamın içinde ufuuu:)

Kayıt cihazı olsada kaydetse sayın zihnimin mucittinliklerini yazsam hepsini ve bütün foyam meydana çıksa :)

Serhatım üç gündür bi eğitime katılıyo yaratıcı satış ve pazarlamayla ilgili, evde akşam bahsediyo ilgisini çeken şeylerden, çok eğlenceli konuları. Bugünkü konularını en çok sevdim ama.

Soru şu; “sizi asıl mutlu eden şey ne, gerçekten mutlu eden?”

Bi düşünsene…

Bunu işle bağdaştırmış, neden yaptığınız işi yapıyosunuz, sizi işinizde mutlu eden şey ne ki bu işi yapıyosunuza getirmiş. Bende tuttum nefesimi kendi içime daldım.

Son zamanlarda çok düşüncelere dalıyorum, çok yargıcıyım. Kendimi, işimi, tavrımı, sevdiklerimi, yaptıklarımı ve yapmadıklarımı yargılıyorum sırayla ve acımasızca. Ben oturdum yorum yapıyorum ordan, Onlar kendini savunuyo hepsi bir bir kazanıyo davalarını, gözüme giriyo :) içimde bulduğum hataları affediyorum, kusurlarıma zaman veriyorum görmezden geliyorum, hayır ama kesinlikle eleştirmiyorum, iyilerle gurur duyuyorum. Bi iç denetim gibi, herşey diken üstünde ve her an savunmaya hazır kendimi.

“Ben ve Ben” karşı karşıya :)

Bi süredir yoga academy alsancak’takiler çok sık geliyo bizim cafeye, muhabbet ediyoruz. Dün akşam aralarından biri annesiyle geldi uzun uzun muhabbet ettik, birbirini hiç tanımayan insanların aslında bilmeden birbirine karşılıklı nasıl keyif verebildiğini bi kere daha yaşadım. Ben bunu seviyorum. Çünkü genelde heryerde tam tersi var, insanlar insanlardan şikayet etmez mi genelde. Toplum böyle kurulmuş gibi. Neyse, tatlı tatlı ‘iyi akşamlar’laştıktan sonra tam çıktı, sonra kapıyı kapatıcakken geri döndü ve dedi ki;

“-alice harikalar diyarında gibi burası, bi kapıdan giriyosun ve hayat değişiyo :)”

İşte var ya, o an beni benden aldı aslında.

Bunlar sihirli sözcükler gibi çünkü benim için, gizli giriş parolası gibi, bi çeşit büyünün kelimeleri gibi daha nasıl anlatıyım biçok şeyden daha çok şey demek gibi :) mad tea party demek gibi :) follow the white rabbit demek gibi :)

İşte benim cevabım; bu duyguyu yaymak. Bunu kanıtlamak, hayata geçirmek :)

Bunun parçası olmak ❤


14 Şubat 2013 Perşembe

Bazen insanları sevmiyorum!

Bu dünyanın bi parçası olmak bi hayli zor, yok olmak gibi, çünkü benim gözlemlediğim bu dünyada çok şey fazla! Üzüntü, zarar, acı, insan sayısı bile haddinden çok fazla, tabikide güzel şeyler çok ama harcanıyo, acıyı kötüyü kimse harcayıp harcayıp bitiremiyo ama güzel şeyleri tüketmekte başarılı burası! 

“Keşfet”teki gizli güç!

Keşfet!
“Keşfet”teki gizli güç!
Ne kadar uzun bi kelime ya aslında. Bütün yapılıcaklar listesini değiştirtebilir farkına varan birine. Seni o ana çeken, kendine yakınlaştıran ne kadar derin bi kelime benim için”keşfet”.
Kendimizi tanımadığımızı, hatta kendimize çok da uzak olduğumuzu düşünüyorum çoğu zaman. O yüzden etrafımızda bu kadar çok insan bişeylerden şikayet ediyo, güç topluyo gibi, kimileri duvarlar örüyo, prensiplere sığınıyo, kimileri saklanıyo, aynı aynı yaşıyo mecburmuş kılığında. Çünkü bence sadece ve sadece kendinden çok uzak biri mutsuz olabilir, terkedilmiştir çünkü o kendi tarafından.
Bizim bıdık kafenin müşterilerinden birini anlatıcam. Her hafta mutlaka bi defa gelen çok sevimli bi bayan bu. Ağır, oturaklı ama çıtı pıtı bi bayan. Hep çok hoş ve zevkli giyimli, bakımlı, güleryüzlü. Küçük bi kızı var ama inanılllmaz tatlı. Çok kibar ve tatlı da bi eşi var. Onlarla geliyo genelde. Bide 1-2 arkadaşı var, yabancı, onlarla gelince ingilizce konuşuyolar hep ve itiraf ediorum dinliyorum ben onları. Hep insanın kendini anlaması, neler hissettikleri ve başa çıktıkları duyguları hakkında konuşuyolar. Hep bişeyleri keşfettiklerini anlatıyolar aslında yada konuşurken keşfediyolar, heyecanlarını hissediyosun muhabbet ederken onlar. Onlar diziler, videolar, politika yada ‘biri’leri hakkında konuşmuyo, kendi derinlikleri hakkında saatlerce o kadar süper konuşmaya dalıyolar ki.. Benim de galiba en sevdiğim şey bu. Yani kimin ne keşfettiği, yeni ne bulduğunu saatlerce çözebilirim. Çünkü orda aslında kendini tanıyo insan.
Sınırlarımız ne hiç bilmiyoruz, kalıplarla çok meşgulüz. Herkesin onayladıkları, ortak fikirleri, o mantık çerçeveleri beni eskisinden daha çok sıkıyo artık. Çok yanlış olduğunu hissediyorum olduğumuz yerlerin o zaman, biz neden kısıtlıyoruz kendimizi. Yaptığımız iş, koşullarımız, etrafımızdakiler ne olursa olsun… Bunlar engel mi kendimiz olmaya.
Keşfedicek çok şey var. İçimizden başlayıp yine içimizde bitebilicek kadar çok. Bi evren düşün işte o kadar çok. O kadar sınır tanımayabiliriz işte!
Pencereleri kapıları aç, yeni yeni yerler aç, dinle olanı, içine dolsun müzik, seninki de duyulsun yukardan, o kadar ki fikrin sıradan hissetsin kendini içinden geçenlerin yanında ❤

Keşfet!

Ne kadar uzun bi kelime ya aslında. Bütün yapılıcaklar listesini değiştirtebilir farkına varan birine. Seni o ana çeken, kendine yakınlaştıran ne kadar derin bi kelime benim için”keşfet”.

Kendimizi tanımadığımızı, hatta kendimize çok da uzak olduğumuzu düşünüyorum çoğu zaman. O yüzden etrafımızda bu kadar çok insan bişeylerden şikayet ediyo, güç topluyo gibi, kimileri duvarlar örüyo, prensiplere sığınıyo, kimileri saklanıyo, aynı aynı yaşıyo mecburmuş kılığında. Çünkü bence sadece ve sadece kendinden çok uzak biri mutsuz olabilir, terkedilmiştir çünkü o kendi tarafından.

Bizim bıdık kafenin müşterilerinden birini anlatıcam. Her hafta mutlaka bi defa gelen çok sevimli bi bayan bu. Ağır, oturaklı ama çıtı pıtı bi bayan. Hep çok hoş ve zevkli giyimli, bakımlı, güleryüzlü. Küçük bi kızı var ama inanılllmaz tatlı. Çok kibar ve tatlı da bi eşi var. Onlarla geliyo genelde. Bide 1-2 arkadaşı var, yabancı, onlarla gelince ingilizce konuşuyolar hep ve itiraf ediorum dinliyorum ben onları. Hep insanın kendini anlaması, neler hissettikleri ve başa çıktıkları duyguları hakkında konuşuyolar. Hep bişeyleri keşfettiklerini anlatıyolar aslında yada konuşurken keşfediyolar, heyecanlarını hissediyosun muhabbet ederken onlar. Onlar diziler, videolar, politika yada ‘biri’leri hakkında konuşmuyo, kendi derinlikleri hakkında saatlerce o kadar süper konuşmaya dalıyolar ki.. Benim de galiba en sevdiğim şey bu. Yani kimin ne keşfettiği, yeni ne bulduğunu saatlerce çözebilirim. Çünkü orda aslında kendini tanıyo insan.

Sınırlarımız ne hiç bilmiyoruz, kalıplarla çok meşgulüz. Herkesin onayladıkları, ortak fikirleri, o mantık çerçeveleri beni eskisinden daha çok sıkıyo artık. Çok yanlış olduğunu hissediyorum olduğumuz yerlerin o zaman, biz neden kısıtlıyoruz kendimizi. Yaptığımız iş, koşullarımız, etrafımızdakiler ne olursa olsun… Bunlar engel mi kendimiz olmaya.

Keşfedicek çok şey var. İçimizden başlayıp yine içimizde bitebilicek kadar çok. Bi evren düşün işte o kadar çok. O kadar sınır tanımayabiliriz işte!

Pencereleri kapıları aç, yeni yeni yerler aç, dinle olanı, içine dolsun müzik, seninki de duyulsun yukardan, o kadar ki fikrin sıradan hissetsin kendini içinden geçenlerin yanında ❤