29 Temmuz 2015 Çarşamba



O kadar çok kere, o kadar şükür ki..

Herşeyin ötesinde, tüm olanların, tüm üzüntülerin, tüm kayıpların, tüm sonu olmayan siyaset konuşmalarının, çirkin hükümet olaylarının, kötülüklerin; yani aslında dünyadaki kötü kalplerin yarattığı kötülüklerin ötesinde bir dünya var. 

İnsanların yüreğinde gizli olan, dinlediğimiz zaman duyabileceğimiz, inandığımız zaman hissedebileceğimiz bir yer var.

Aslında çok güzel şeyler yazmak için başladım bu yazıya ama sonra çekindim, tüm gündem geldi aklıma, olanlar tüm kayıplar geldi dilimin ucuna ve sustum bi an. 

Evrende ilahi ve kutsal bir adalet olduğuna, bizim korkunç felaketler ve kayıplar olarak gördüğümüz çok şeyin evrenin gizli yasaları ve kurtarma çalışmaları olduğuna inanıyorum. Hep dediğim gibi gündemin de minik insancık beyinlerinin eseri olduğu ve bunlarla ilgili konuşmanın zaman kaybı olduğuna inandığım için de ben burda hep güzel şeylerden hep sihirli şeylerden başlamaya söz verdim bi kere. Tüm yaşanan acıların dinmesi için herkesin yüreklerine sabır ve sevgi dolsun. Güzel günler gelsin herkes için..

Ben asıl neler yazıcam...

Ben aslında heyecan, mutluluk ve güzellik yazıcam. 

İçinde olduğum duygular hep bunlar çünkü. Hep içimden bunları sayıklıyorum çünkü bugünlerde. ''Hayat; böyle bişey!'' çünkü diyorum. Cesur olman lazım, cesur olman lazım ki hayal ettiklerin olsun. Yoksa böyle bir ömür böylece geçer. Bak kaç yıl nasıl geçti.. 

İç mekanizmam böyle çalışıyo çünkü bugünlerde. Herkesle bunları konuşmak istiyorum. 

'Hayat nasıl ama dimi?' diyip muzur muzur sırıtarak gözlerinin içine bakmak istiyorum herkesin, hemen arkasından da ''hiçbişey tesadüf diil dimi, sanki gizli bi güç uzaktan bizi izliyo ve her şaşırdığımızda, her şoklandığımızda göz göze gelmek ister gibi, neler olup bittiğini anlayıp anlamadığımızı ölçercesine uzaktan bize bakıyo gibi dimi...''

Kesinlikle sihirsiz demesin kimse hayat için. ''Öylesine işte.. Geçip gidiyor..'' demesin.. Korkunçluklar, kötülükler var, basitlikler var, inanılmazlıklar var evet.. Hayalkırıklıkları, çok isteyip olmamalar, olup kaybetmeler.. Ama ben bunlardan bahsetmiyorum. Ben kalp atışlarından, hayal kurabilmeklerden, ama lafta değil gerçekten hayal kurabilmeklerden, olmuş gibi hayalini anlatabilmekten, paylaşmaktan, üretmekten, yaratmaktan bahsediyorum.. 

Cesur olabilmekten, inanmaktan, korkmamaktan bahsediyorum. Dün sabah hastanede dedemin başında otururken teyzemle ''cesur olmak''tan konuştuk. 

Neden korkuyoruz biz çoğu şeyden. Korkmuyomuş gibi yapanları saymıyorum. Sürüdekileri de, yada herşeyi bilenleri.. Bu kişileri dinlememeyi öğrendim. Korktuklarını konuşabilenlerı, bilmediklerini konuşanları, öğrendiklerini paylaşanları, hayallerden bahsedilirken heyecanlananları dinliyorum artık hayatta ben. Herşeyi bilen ve hiçbişeyden korkmayan herkes kafamda 'bi sınıf'. ''Aşırı sıkıcı, cümlesi bitse de gitsem'' sınıfı. Onların dünyası çok 'normal', acımasızlık ve haksızlıklarla dolu.. Onlar onu tercih etmiş, yargılayamam bile.

Teyzem hayatımda tanıdığım çok nadir kişilerden birisi. Tek bir tanecik benzeri bile olmayabilir. Belki de tüm bana bu evrenin gücünü, içimizdeki sesleri, hayal kurmayı öğreten kişi o.. Ben orta okuldayken elime Simyacı'yı tutuşturup; ''teyzuşum bu kitabı okuyabilirsin sen artık, çok seviceksin'' dedi ve ben herkesin bir kişisel menkıbesi olduğunu ve birşeyi çok istersen evrenin işbirliği yapıcağını onun sayesinde 13 yaşımdayken öğrendim. Çok da sevdim.. Herşey o yıllarda başladı.. 

Bilmiyorum ki nasıl analtıyım.. '

''Hayat nasıl ama dimi?'' :)

Yeni bir yola giriyoruz TEA&POT'la.. Kafeyi devrettik, son iki günümüz.. Hem inanılmaz duygularla yüklüyüz, hem aşırı hayal yüklemesi oldu.. Tüm duygular boğazımda düğümlü. Durmadan şükretmek istiyorum. Bir yandan dedem hiç iyi değil. Çok korkuyorum. Bir yandan teyzem çok yoruldu hastanelerde, annem çok üzüldü, gelemiyor da istediği gibi üzülüyor. Kafenin devir işlemleri. yeni projeler, yeni planlar masraflar.. Ne günler ama, ne hayat ama.. İşte bu yüzden durmadan şükretmek istiyorum. Zaman makinası şu günlerde çok iş yapardı mesela :) Yada birazcık sihir gücü :P İşte böyle minik şeyler istiyorum :))

Ama ''Hayat nasıl ama dimi?'' :)





9 Temmuz 2015 Perşembe

..zamanda yolculuk

Hiçbir mantıklı tarafı olmamakla birlikte, muzurluğa dayanan hipotezim; zamanda yolculuk yapabilmiş olmak :)

Herşey bikaç ay önce serhoşkomun benelux turu almasıyla başladı. Ben kontrol edemediğim bilinçaltımda 'kesin bi aksilik çıkıp gidemiceğimiz' sesini bastırıp duymazdan gelmeye çalışırken zaman geçiverdi ve resmen bir gün istanbulda Düsseldorf uçağımızın kalkış saatini beklerken buldum kendimizi.



Sabah 11:40 da kalkan uçağımızla 3 saat 10 dakika dünya kendi bıdık hızıyla dönerken gökyüzünden  gittik ve yeryüzüne indiğimizde 14:50 olması gereken saat orda yerel saatiyle 13:50ydiiiii :) Huhhuuuu işte zaman yolculuğu başarıyla tamamlanmıştııı :) O gün her türlü bi saat daha fazla yaşadık yerel zamanla :)

Bence burda çok eğlenceli bi sihirlilik durumu var, böyle düşünmeyince sıradan ama böyle düşününce de 'yaşasııın'ı hakeden bişiy :P

Zamanda yolculuktan karlı çıktık, belki bir saat sonrasına gitseydik çok şirin gelmezdi bu hipotezim; o zaman boşverebilirdim :)

Düsseldorf'tan Lüxemburg'a, ordan Paris'e, ordan Brüksel'e, ordan Brugge'a, ordan Amsterdam'a, ordan Volendam'a gittik.. 7 gün boyunca sabah 8 buçukta otelden çıkıp gece 12 de odamıza döndük; sadece gezdik gezdik gezdik.. Nerdeysek orda yaşayanların yaptıklarını yaptık, bazen saatlerce bi kafede oturduk, bazen kilometrelerce yürüdük, bazen Louvre Müzesinin koridorlarında zamanı unuttuk, bazen Notre Dame kilisesini aşırı gotik bulduk, çok bilmiştik :)



Ben Paris boyunca günlük tuttum, minik kağıtları, biletleri, etiketleri yapıştırarak; her anı, her kafeyi her girdiğimiz yeri yazdım... Senelerce birikmiş bir Paris hayali neleri hakediyosa hepsini yaptım.. Serhoşkom da bana sabretti :) Çünkü ben azcık kafayı yemiş olabilirim Pariste :) Yine iyi; müzikal bi filmde oynuyomuş gibi sokaklarda şarkı söyleyerek ve dans ederek de gezebilirdim ama tuttum kendimi :) 3 gün Paris bi peri masalı gibi geçti..

Luxemburg ve Brüksel 1'er gece konaklayıp şehir turu yaptığımız geçiş noktalarıydı sadece.. Luxemburg'a geldiğimizde pazar günüydü ve hayat durmuştu, sadece herkes inanılmaz şık ve herşey inanılmaz pahalıydı.. İnanılmaz düzenli ve muntazam.. Brüksel merkez çok sıradan geldi, etkilendiğim ne oldu orda bilmiyorum resimlere dönüp bakmam lazım, aklımda kalan sihirli gelen bi tarafı olmadı.. Ama Brugge çok farklıydı.. At arabaları, tarihi evler.. Masal kasabası gibiydi.. 



Paris'ten sonra ikinci inanılmaz yer Hollandaydı; Amsterdam ve o minnak köy Volendam.. Amsterdamda dolu dolu 2 gün gezdik ve kesinlikle yetmedi.. Halbuki haritada bakınca dolaşması kolay gibi görünen bi şehir ama sokaklarıııııı, köprüleriiii, tasarım mağazalar, insanların evleri, akşam sokaklarda kurulan şampanyalı şık sofraları, rahatlıkları, tatlı tatlı elbiseleri ve topuklu ayakkabılarıyla bisiklete binen bayanların güzelliği, erkeklerin hepsinin ünlü film yıldızı gibi oluşu, ama herkesin de o sadeliği.. Yasaklar olmayınca neyin huzur verdiğini keşfetmiş gibiydi herkes.. Dingin yüzler, sade tarzlar, gösterişten uzak hayat tarzları.. Bizim alışık olduğumuzun çok dışında bir dünya.. Hiç doyamadık..




Şimdi anlıyorum 'dünyayı gezmek'teki büyülü şeyi, heyecanlanıyorum.. Daha çok yer görmek istiyorum, daha çok insan tanımak istiyorum, izlemek istiyorum hayat tarzlarını, neler olduğunu görmek istiyorum DÜNYA'da..

Türkiye'yi de daha çok tanımak istiyorum..

Alışmak çok sıradan, alışıp sıradanlaşıyosun, hep öyleydi ve öyle olacak sanıyosun.. Burda bize olan bu, televizyonda olan bu, haberlerde olan, sokakta olan bu.. Çünkü konular benzer, korkular benzer, endişeler aynı..

Bu yüzden bizim yüreklerimizi hep dinç tutmamız, hayal kuramız, gökyüzüne daha çok bakmamız lazım.. O kadar mutluyum ki.. İlk içimden geçen herkesin bu duyguları tatması, yayması, paylaşması.. İkinci içimden geçen de tüm dünyayı gezebilmek.. Her fırsatta, minicik minicik bile olsa keşifler yapmak..

Hayaller biriktirip bütün dünyada dilediğimiz gibi harcayalım :) Biriktirdiğimiz hayallerle beğendiğimiz bütün anıları alalım kendimize..


28 Mayıs 2015 Perşembe

..biz, kendimizin peşine düşenler :)



Ben her sabah içimde 'bi' duyguyla uyanıyorum belki bana çok normal gelen, ama başka birisi bambaşka bi duyguyla.. Her an öyle hissedip normal sandığımız şeyler bile belki başka biri için öyle değil.. Yani mesela belki de ben normalde açık havada nefes alırken aldığım kokuyu normal sanıyorum ama belki dünya başkası için bambaşka kokuyo, onu normal sanıyo o da.. Bi an olup merak ettiğimiz birinin bedeniyle yer değiştirsek şoka giricez belki de :) Renklere, seslere, kokulara şok olucaz belki.. Ne biliyoruz ki :)

Biz insanlar; hem hepimiz çok benziyoruz, hem de çok farklıyız birbirimizden.

Hepimizin ayrı birer dünyası var; tek bir dünyada yaşadığımıza şimdilerde kimse inandıramaz beni, belki yıllarca daha yaşlandıktan ve büyüdükten sonra olabilir ama şu bildiklerimle kesinlikle şunu düşünüyorum; 7 milyar insancıksak şu gezegende 7 milyar dünyacık yaşanıyor birbirinden bambaşka. 7 milyar yolculuk. '7 milyar an' lar. 7 milyarın her bir tanesi aynı şeye bakıp 7 milyar farklı şey görüp 7 milyar farklı şey hissediyo ve yaşıyo. Tek 1 gezegende. Milyarlarcasının tek 1'inde..

Kimimiz küçükken aldığımız kararların hayallerin peşine düşüyoruz, kimi annesinin hayallerinin, kimisi babasının, kimisi başkalarının ne diceğinin peşinden, kimisi hep kaçar, kimileri kariyerler hedefler, kimileri ev, kimisi kurulu hayatlar, düzenler, kimisi keşifler..

Ben ve biliyorum ki 'biz' ; kendimizin peşine düşenleriz. Ben kendimi arıyorum. Kim olduğumu, neden geldiğimi. Neyin parçası olduğumu. Buldukça daha çok yolum olduğunu görüyorum. Bu bi yolculuk. Başka bi dünya var gözle gördüğümüzün ötesinde, sistemin dışında, günlük konuların, gündemin, şikayetlerin, problemlerin, duyduklarımızın çok ötesinde, ardında, içinde bambaşka bi hayat var.

Gerçekten bi ilüzyon.

Çünkü ilüzyonun ardında gizli kalmış olan ''hayat'' çok daha renkli, çok daha müzikli, tılsımlı, sihirli, mucizeli.. Herneyliyse; herşeyli.

Bi kere ne zaman ve hangi sebeple, her sene koca kış o soğukların ardından baharda topraktan kendi kendine renk renk çiçeklerin kendi kendilerine çıkıvermesi bize normal ve sıradan gelir olmuş.. Yada ağaçta açan çiçeklerin meyveye dönüşüp onların bize sağlık vermesi, iyileştirmesinin nesi sıradan.. Minicik kuşların uçup durması.. Bir bebeğin rahimdeki minicik bi hücreden büyümesi.. Sadece çok sayıda ve tekrar tekrar oluyo diye normal ve sıradan olması mı gerekmiş hayatın bi noktasında.. Artık ondan mı şaşırmayı bırakmış insan.. Heyecanlanmamış.. Onun yerine gereksiz ve gerçekten gereksiz olan hükümet, siyaset, futbol; bunlar mı yani daha ilginç olan, konuşmaya tartışmaya değer olan.. Pek sanmıyorum. En azından şunu söyleyebilirim de; gerçekten saçmalık.

Sanki biri gelmiş hepimize bi büyü yapmış,''siz bundan sonra bu gezegenin mucizelerini hiç farketmeyin, bundan sonra birbirinize ve geçici şeylere takılıp kalın'' demiş. ''Görmeyin, ruhunuz sağır ve dilsiz olsun'' demiş sanki. Ne zavallı ki kabul de etmişiz. Bile bile.

Ama çok üzgünüm bunun adı nasıl bişey olursa olsun, ben üstüme düşen sorumluluklarımdan bir tık fazlasını bile ayırmaya razı değilim zamanımın bu gibilere. Birey olarak üzerime düşenden 1 saniye bile fazlasını ayırmadım şimdiye kadar ayırmıcam da. Çok daha merak etmem, düşünmem ve bulmam gereken şeyler olduğunu söylüyo çünkü içim bana.

Zaman ayıranları da yargılamıyorum ama tabiii ki.. Belkide onların ki doğrudur, belki de sıradan bişeydir her mevsim gezegenin yaşaması, nefes alması, bize sundukları, renkleri, bulduğu kokular, bir tanecik hücrenin çoğalıp çoğalıp hangi organın nereye geleceğini dna'sından bilip düzgün çalışıp hayaller kuran düşünen ama sonra bunları normal karşılayan bizlere dönüşmesi, yada gece gökyüzündeki bütün o yıldızlar, yüzyıllardır orda dizilmiş yıldız kümeleri, astroloji, astronomi, göremediğimiz nebulalar, ve bazı müzikler, sesler, bazı hisler, bazı rüyalar... Tüm bunlar belk ide bi o kadar normal, çok da olası. Bi türlü biz alışamıyoruz belkide, kendimizin peşine düşenler :)

Neyse ki ve çok şükür.

Bu yolda birbirimizi bulduğumuza ve sayımızın hiç de az olmadığına inanıyorum. Yalnızken bile yalnız olmadığımıza inanıyorum. Çok fazla ışık ve çok fazla sevgiyle birbirimizin arasında görünmeyen bağlar, yollar, belki yıldız tozlarından sihirli kanallar var aramızda, zamanla ve yerle hiç ilgisi olmayan güçler var..



*resim: http://weheartit.com/entry/162020187/search?context_type=search&context_user=raggedypond&page=5&query=universe+love+magic

19 Nisan 2015 Pazar

müziğin sesini de biraz açalım..


İçinde mucitlikler, sihirler, fikirler, anılar, eskiler, hayaller, iz bırakan şeyler, daha yazılmamış kitaplar, daha çekilmemiş fotoğraflar olan tatlış bi kitaplık koyduk senin yerine televizyon, alınmadın dimi?

Evdeki eşyaların sihirli olduğunu düşünüyorum.

Gerekli olmayan her eşyanın üstümüze ağırlık yaptığına, iyi anıları olan her eşyanın güven verdiğine, sevdiğimiz kitapların güç verdiğine, çerçevelerdeki fotoğrafların kim olduğumuzu hatırlattığına, arka fonda sessizce çalan güzel müziğin de modumuzu yükselttiğine çok inanıyorum. Yani evimiz; bizi biz yapıyo. Bıdık dünyamız güneşin, güneş de kendi güneşinin, oda samanyolunun yörüngesinde dönerken, evren de biyerlerde genişlerken biz her sabah inandırıldığımız bi düzende minnoş minnoş koşturuyoruz, güneş geri dönüp hava kararınca da fıtı fıtı fıtı yuvalarımıza dönmüyo muyuz :) Orda dinleniyoruz. Uyumadan önce kapıyı da kitliyoruz. Burda tüm zırhlarımızı indiriyoruz, salıyoruz kendimizi. Bizim 'evimiz'. Ne kural olan, ne başkalarının sesi olan, ne de 'mış gibi' olan bi yer.. Her köşedeki şey biz oraya koyduğumuz için orda duran 'evimiz'.

Ev kuşu olmak böyle bişey :)

Geçen yazdan beri üyeliğini iptal ettiğimiz televizyonumuzda zaten hiçbir kanal yoktu, sadece film izlemek için kullanıyoduk. Bugün  de 'televizyon' şeyini de tamamen çıkardık evimizden. Güzel film izlemekten ve belgesellerden vazgeçmiş değiliz tabiki, projeksiyon aldık. Kocaman da bi perde takıp bıdık sinema yapıcaz. Bide tabi  ''çok önemli maç ama bu'' lar için :)

Kitaplık.

Ne tatlı bişey.

Küçükken çok severdim, çok önemserdim çalışma masamın üstündeki raflarda duran her bir minik şeyin yerini. Arada da büyük değişikliler yapardım. Komple yeni bi tasarım :) Hepsini baştan düzenlerdim. Ama o troller yanyana sağda durucak, o kitaplar dik onlar yatay önünde de o çerçeve tam da öyle durucaktı :) Her temizlikte kafayı yerdim yerleri değişmiş diye :) Öyle düzenli falan diildim, dolabım genelde dağınıktı.. Buruşuk tshirtlerim, teki kayıp çoraplarım.. Yatağın altında tıkıştırılmışlarım :) Ama çok sevimliydi odam, masam topluydu, kitaplığım çok iyidiii :) Kendim kaydettiğim kasetlerim, üstlerinde içindekilerin listeleri :)

Çok hızlı hayal kurabildiğimiz teşhisini koydu serhoşko bize. Kurup birde çok hızlı hayata geçirebildiğimiz :) Hep böyle olalım dedim bende. Çok hayal kuralım, çok hayata geçirelim. Çok keyifli olalım. Çok duralım, çok bakalım gökyüzüne. Çok yıldızın adını bilelim. Çok sevelim birbirimizi, çok sağlam tutalım elimizi. Çok şarkı keşfedelim. Çok film izleyelim. Çok kitap okuyalım. Çok muhabbet edelim. Çok paylaşalım. Bazen zaman makinası olalım, bazen uzay gemisi. Ufo görelim. Yıldız kaysın. Teleskopla bigün gerçek bi yıldız kümesi görebilince şoka girelim :)

Çok da gülelim halimize. Çok şeye gülebilelim.

Hayat güzel.

Bi televizyonun yerini bi kitaplığın alması çalan şarkıların bile daha tatlı olmasını sağlıyosa ihtiyacımız olmayan şeyleri tek tek çıkaralım hayatımızdan, müziğin sesini de biraz açalım :)












11 Mart 2015 Çarşamba

Kalp, zihin ve ruh özgürlüğü..


Dünya minicik bir yıldızın etrafında 4 buçuk milyar yıldır aynı yörüngede dönüp duruyomuş minnoş. Daha da dönsün lütfen, sıkılmasın :)

Minik gezegenimiz evrendeki minicik bir yıldızın etrafında dönüp dönüp dururken biz de büyüyoruz dimi :)

Neler neler oluyo anlata anlata bitiremiyoruz aynı şeyleri birbirimize, aynı şeyleri zihnimizde döndürüp döndürüp yeni bir fikir bulana kadar bazen haftalarımızı geçiriyoruz öyle..

Çünkü her fikir bir moda sokuyo bizi, bu böyle. Başımıza olaylar gelmez, biz fikirler buluruz. Yaşadığımız 'şey' kesinlikle sadece 'hayat' değil, başımıza öylesine gelenler değil, kader değil; düşünce biçimimiz, olanlardan ne çıkardığımız. Bulduğumuz fikirler. İyi fikirlerin çok güzel bir arkaplan müziği vardır, onu duyduğunda tanırsın :) İşte o iyi fikirler; seni mutlu bir insan yapar. Düşünce biçimimiz tamamen bizim elimizde.

Biryerlerde bir ruh özgürlüğü var ama o özgürlük hangi ailenin çocuğu olduğumuzla yada hangi ülkede yaşadığımızla ilgili değil, hangi firmada çalıştığımızla ilgili değil; hangi düşünce biçimine sahip olduğumuzla ilgili. Nereye gidersen git, mutlu bir insansan mutlu bir insansındır. Hep kullanırım bu cümleyi, kendi moralimi düzeltirken de.  Mutluluğu herkes sahip olduklarına bağlar ama çoğu kişi aynılarına sahip olunca aynı şeyi hissetmezler çünkü onlar nasıllarsa öyleler. Sen de nasılsan öylesin. Tüm bunlara sahip olmasaydın da aynı böyle hissederdin. Sahip oldukların kadar değil, olduğun kadar mutlusun. Düşünce biçimin kadar. İçin ve yüreğin kadar.

Ve böyle hissettiğin için hep daha fazlasına sahip olucaksın ve mutluluğun hep aynı kalıcak çünkü sen böyle düşünüyosun.

Ama mutsuzsan hemen ama hemen yaşama karşı düşünce biçimini geliştirmen lazım. İçine bakman, iç sesini duyman, evrenin parçası olduğunu hissedebilmen lazım. Evrenin parçası olduğunu hissetmekten de önce kendi ruhunla başlaman lazım. Sevgiyi öğrenip, paylaşman, çoğaltman lazım. hep vermen lazım, vermekten yorulmaman lazım. Sevgi gözü ile görebildikçe herşeyin üstesinden gelebilir insan..

Sevgiler..







5 Şubat 2015 Perşembe

Zamanların Arasındaki Gizli Kapılar


Minik bi yazı olsun bu;

Kimiz biz, ne yapıyoruz, ne istiyoruz, nerdeyiz. Bunları düşünmek daha heycanlı  

Yaşamımızın; 'tüm göremediklerimiz' olduğunu düşünüyorum. Zamanlarımızın aralarında gizli minik kapıcıklar var. Birinden geçince kocamanız, birinden geçince minicik. Tavşan delikleri işin cabası. Bi yola çıktık. Arkamıza hiç bakmıyoruz.

Bu yolda kalp pırpırları var, hayal kapanları var, sihirli değnekler, gözlerinin içine bakıp gülümsemeler var, büyülü çaylarla dolu dükkanlar, birbirini bulan hayalperestler, bir minicik dükkanda birlikte hayaller kuran yürekler, dünyanın öbür ucuna sevdiğinin peşinden giden balkabakları,  dünyamıza yeni yeni gelen minik mavişler var.. Galaksiler kadar uzaktan gelip rüyamıza giren yıldız kümeleri, gizli mesajlar var. Yorulmadan heyecanlanmak, birbirine güç vermek var. Koşulsuzca sevmek var.

Durmadan çok sevin hayatınızı, kendinizi, yanınızdakileri. Çiçekleri, kedileri, köpekleri, bazı minicik kuşları durup dinleyin, bazı müzikleri o kadar çok sevin ki sıkılmayın dinlemekten..


❤ ❤ 

29 Ocak 2015 Perşembe

tek boynuzlu atlar, ormanlar, sihirli varlıklar mı?



Küçüklüğümden beri hep hayatın en sevdiğim tarafı gizli kalmış olan tarafları olmuştu. Kendim keşfettiğim, kendim anlamlandırdığım tarafları. Gerçekler değil bahsettiğim taraflar, hayal dünyaları. Hep bunların peşindeydim ben.

Çocukluğum da hep böyle geçti ama, sabah kahvaltıdan sonra sokağa çıkardık biz akşam yemeğine kadar oyun oynardık dışarda. O şanslı çocuklardanım ben. Bursada geçti tüm çocukluk yıllarım, bizim sokakta çok çocuk vardı ama biz hep Ceydayla ikimiz oynardık, saymakla bitiremiceğim kadar çok tatlı oyunlarımız vardı. Dev gibi bi hayal dünyamız vardı. Yolun kenarında birikmiş çamurlardan baraj yapardık, nereye giden en kısa yol hangisi; aynı anda aynı yerden koşmaya başlayarak önce kimin vardığına göre bulurduk, tüm en kısa yolları bilirdik, kızılderili olurduk, dallardan yay ve ok yapardık, yaprak toplayıp onları  gül yapraklarıyla parlatırdık, kar yağınca çam ağaçlarına montlarımızı giydirip bembeyaz karla kaplı yere yatıp ağzımızı açardık kar tanelerini yerdik, saatlerce arabaların üstüne yatıp bulutlardan şekiller çıkarırdık, ıvır zıvırlarımızdan stand yapıp satmıştık arka bahçede, kim almış ki :) Özdileğin sahibinin koskocaman bi evi vardı, onun arkasında arada kalmış müstakil evler vardı ama kimseyi görmezdik hiç, bahçelerinde değişik değişik taşlar olurdu, bi gün garip garip kediler dizilmiş olurdu yan yana, bi gün garip sesler duyardık etrafından gelen. Ay ne hikayeler yazardık o evlerin esrarengizliğiyle ilgili. Korku filmi çekmiştik bi defa :) Zaten düzenli mektuplaşırdık her gün tüm gün beraber olmamıza rağmen. Delilerce paten kayardık, dizlerimiz dirseklerimiz yara içindeydi hep. Çok iyiydik biz :) Kendimizce çok maymun ve şapşal bi coolluğumuz vardı sadece kendimize göre olan :) İkimizin bi adı ve grafiti logomuz vardı. Küçücüktük ama hayallerden oluşan kocaman bi dünyamız vardı aslında her çocuğun olduğu gibi.

Ben çok şanslı bi insanım çünkü ben hep çocuk kaldım. Çünkü birlikte çok çocuktuk biz, büyümemiştik hiç. Bi defa ablam vardı yanımda. Ben doğuştan şanslıydım çünkü o mavişko gözleriyle, sapsarı saçlarıyla bıdık bıdık elimden tutuyodu ben yürümeyi öğrendiğimde. En başından beri yanımdaydı sonra hep yanımda olucağı gibi. Ceyda çocukluğumun tüm tatil günleriydi, ilkokulum Ayçaydı anaokulumun ilk gününden beri. Nutellalı ekmeği ısırırken tanışmıştık :) Ortaokulum çılgın bediş Hande, lisem Hande-Hilal-Tubaydı. Üniversitem Burçin ve Aybalaydı. Kelimelerle bile anlatamam hiçbirinin bu yaşıma kadar tanıdığım herkesden ne kadar tatlı farklı olduklarını.

Ve Serhat.. Serhatı hiç bi ''zaman''la kısıtlayamam. O küçüklüğümdeki tüm hayallerimde vardı, sonra bi gün karşımda öylece duruyodu, gelip hayatıma girdi kalbimin tam ortasından geçip. Hem öncem, hem sonram oldu. Sonra birlikte hiç büyümedik onunla.

Bazı zamanlar hayat zor. O gereksiz ciddiyeti takınıyo, ne bi mimik yapıyo ne bişiy diyo sen gözünün içine bakarken. Kırılıyosun ona, o hiç oralı olmuyo. Sen çocuk olmaya, çocuk kalmaya karar vermişsin bi defa, hayallerin en güçlü yanın, ''beni biliyo aslında, neden böyle yapıyo'' diyosun. Yok. Anlamıyo. Ama ne biliyomusun, hepsi geçiyo. Zaman sihirli, sen sihirlisin. Herşey aslında güzel, anlıyosun bunu zaten sonra. Ve çoğu kişinin dediğinin aksine, iş işten geçmemiş oluyo, senden götürmemiş oluyo. Herkes böyle sıkıcı şeyler söyler çünkü. Hiç inanmam. Her an en güzel an. Hepsini bilmek güzel.

Bu günlerde birşeyleri doğru yapmaya devam ettiğimize karar verdim. Delilerce dersler alma halideyiz dimi, hem anlatılanları kaçırmadan dinlemeye çalışıyoruz hem de unutmamak için not tutuyoruz. Nerden bilebiliriz doğru yolda mıyız değil miyiz, artık çok iyi biliyorum. Bunun anlamı çok büyük benim için. Çok önceden bi yazı yazmıştım yürek pusulası ile ilgili, öncek blogumda; bisicikolmaz'da kaldı. Minicik minicik detaylarda gizli tüm yaşam. Nasıl büyüleyici herşey.

Çok heycanlı günler yaşıyoruz biz. Ben nihayet şu tozlarını aldım kalbimin, azcık zaman aldı, kolay olmuyo bazı hayalkırıklıklarını saklamaktan vazgeçip kapının yanına koymaya karar verebilmek. Ben minnoş ve bıdık 'hayalkırıklığımla' vedalaşmaya çalışıp dururken serhat maymun maymun konular araştırıp araştırıp önüme koydu. Şimdi kendimi kocaman bi bitirme ödevine başlıyo gibi hissediyorum. Tüm bildiklerimle bilmediklerimi düzenlemem lazım :) Bunun yanında Zeynoşkomla da çok heycanlı bi döneme girdik. Birsürü hayal, bir sürü plan proje..

Hem sonra tek boynuzlu atlar, ormanlar, sihirli varlıklar, periler, ışık habercileri, gezegenler ve yörüngeleri, kuyruklu yıldızlar... Bunları da düşünmem lazım, minik bi kız var içimde, minik bi oğlan da kalbimde, tüm bahsettikleri bu sihirli bişiler... Görmezden gelemem heralde :)

2015 tüm parolalarımı bildi, tüm doğru kelimeleri söyledi.

Güzel bi yıl bizimle 


7 Ocak 2015 Çarşamba

2015’ten mektup..



Arkana yaslan ve biraz sakinleş. 

Yorulmuş gibi de yapma öyle. 

Çok fazla çaba harcıyosan bil ki derinlerde bi yerde bişeyleri yanlış yapıyosun. Ve malesef üzülerek söylüyorum ki; demek evrenle yüreğinin arasındaki bağlantı kopmuş ve sen kaybolmuş olabilirsin. Uyum içinde değilsin. Ne işaretleri görüyosun, ne de farkındasın. Bu dev gibi bişey, aşırı derecede önemli yani. Sorun sandığın ve daha pek çok kişinin sorun sandığı şeylerin her bir tanesi çok minicik ama bu çok büyük.

Şimdi basit düşün. Bi çocuk gibi.

Ne istediğini düşün. 

Sonra onu neden istediğini düşün. 

Tüm diğer sesleri sustur, gözlerin kapalıyken sessiz bi yere git, sadece yüreğini duy. Şunu hatırla; Senin yüreğin de evrenle aynı malzemeden yapıldı. Tüm yıldızlar da. Tüm kuşların yürekleri de, tüm karıncaların da.. Tüm ağaçlar da, tüm çiçekler de.. Kelebekler de.. Kozaları da..

Serhat bişey dedi bu akşam; aslında herşey birbiriyle bağlantılı. Aslında arada boşluk yok. Bunu bi düşün.

Demek ki yapman gereken bağlantıları takip etmek. 

Bu demek değil ki bekle. Yüreğinin algılarını aç ve bağlantını aktifleştir.

Unutma; seninki de, her yürek de yıldız tozundan. Sadece bunu bilmezler. Beyaz unicorn da boşu boşuna hiçbi rüyaya girmez..

Mutlu yıllar..

❤❤❤

not: bol bol çizim yap, sulu boya, doğum günü hediyen için çok güzel bi momiji seçmişsin. #sevgiyiyay