17 Nisan 2013 Çarşamba

Herşey biribirine bu kadar tezat olduğu için çok güzel.


Bi anormal hareketli, bi anormal durgun. Bi güneşli sıcacık, bi buz gibi kış. Bi kalp pır pır, bi buruk kırık. Bi çok enerjik, bi durgun. Bütün bu durum karşısında heyecandan bayılmadığımız için çok profesyonelleşmiş sayılabiliriz, yada kötü ihtimalle heyecanlanmıyosak bile çok sıkıcılaşmış da olabiliriz.

Aşırı derecede inanıyorum, çoğunlukla benzer şeyleri konuşmaya başlayınca insan yabancılaşıyo kendine. Çoğunluklaşıyo. Evet politika, evet siyaset, evet stratejik beyin uyuşturmalar, sahip çıkmamız gerekenler evet. Tamam. Ama dışa döndükçe, dışa hakim oldukça, içinden uzaklaşıyo ve toplumsallaşıyo insanlar. Neyin en doğru olduğunu kimse bilemez, o yüzden de herkes hissettiklerini takip ediyo. >Daha doğrusu öyle yapmalı. 

Başkalarının hissettiklerini diil.

Biz yaşıcaz diye çıldırırken sakiiin sakiin ilerleyen bi zemini var hayatın. Koşturan insanlar birbirini kırıyo, kanıtlanmaya çalışıyo, ait olduğunu sanmak istiyo. Arka planda da beence gizli bi müzikle evrensel sihirler uçuşuyo içten içe.

Elimizle tutmamıza gerek olmayan sahip olduklarımız çok kıymetli, çok ‘çok’.

❤ ❤ ❤


10 Nisan 2013 Çarşamba

Üçbinbeşyüzüncü bıdı bıdım ❤

image


Bıdı bıdı bıdı bıdıı yazıyorum konuşuyorum anlatıyorum hep olduğu gibi ama biiii türlü bloguma yazamıyorum.
Hayatımın en yoğun döneminden geçtiğimi sanıyorum hep ama galiba bu hep böyle yani geçici bi dönem diil benimkisi :P Bu yani :) benim seçimim bu olduğu için bu hemde :) 

Evimize yerleştik, minnoşko bıdık bi evimiz var artık. Devasal buzdolabımıza olan aşkımızdan dolayı hala mutfağımız yok sadece :) Tüm evi sadece buzdolabını baz alarak yerleştirdiğimiz için kaprislerini çekiyoruz. Taşınırken çizilmeler, hiçbiyere sığmamalar, mutfağı söktürüp yeni mutfak seçtirmeceler, uyumlu fırın buldurmacalar.. Şımarık ama olsun biz onu böyle sevdik  

Yeni bi keşfim evet var, onun için yazıyorum. 

Asıl konum şu; Yanlış anlayıp durmak hayatı, çünkü öyle de diil öyle de diil.

Anlatımım da şöyle olsun; Hani bazen biri bi sebepten gözümüzden düşer de daha az görüşmeye karar veririz ya. Hani kaçınırız onunla vakit geçirmekten. Hepimiz yaparız. Görüştüğümüz birinin bi huyu bi hareketi onun aslında sandığımız gibi biri olmadığını gösterir. ‘Hmm oldu o zaman’ diyip gideriz ve daha az geliriz artık. Peki bunun tammm da aynısını kendimize yaptığımızı da biliyo muyuz? Ben dün buldum bunu daha yeni, yakaladım kendimi oracıkta! Napıyorum, niye kendimi yalnız bırakıyorum, neden unutuyorum aslında ne için burda olduğumu, neden acaba uyku moduna sokuyorum kendimi kısıyorum sesimi. Ne bu anlayışsızlık kendime karşı. Bilmiyorum hiç bi cevabını bu soruların. Bazen yaşamın bizi kurmamıza zorladığı ve kendimizi buna mecburmuş gibi hissettirdiği saçma düzenlerimiz bizi öyle bi kaptırıyo ki akıntısına, yürek sessizleşiyo, siniyo, teslimiyet duygusuyla kabul etmeyi karıştırıyo birbirine ve çekiliyo kabuğuna, (aslında küsüyo), sonra zihnimiz herşeyi yorumlamaya ve gürültü çıkarmaya başlıyo. İnsancık da unutuyo yüzlerce güzel şeyi, hayalini, heyecanını.

Şimdi sadece derin nefesler alıp bu güzelleşen havalarda biraz görmek etrafı! Nerde olduğumuzu, nelerimiz olduğunu. Yorulmak bizim uydurmamız. Madem yoruldun dinlenebilirsin. ’Yorgunluk’ diil elde edilecek his. O güce sahibiz. Zamanını iyi kullanıp gözlerini kapatıp sevdiğin müziği dinleyemez misin, kendini iyice salıp güzel şeyler düşünemez mizin, hayaller kurarak uyuyamaz mısın istesen? Kimse karışamaz ki senin içinden geçenlere.

İç sesini tek susturan insanın kendisi.

❤❤❤