Bana neler olduğunu anlatmaya çalışıcam şimdi.
Yaklaşık 5 hafta önce hayallerini kurduğum bir iş teklifi aldım çok sevdiğim mimar bir arkadaşımdan; bana yeniden restore edilen bir otelin ahşap zeminine mandala çizmemi teklif etti. Hatta ben ilk başta kabul etmeye cesaret edemedim çünkü daha önce hiç yapmamıştım ve yaklaşık 70 metrekare bir alandı. Ama arkadaşım beni yüreklendirdi, ''ya sen yaparsın 1-2 gün düşün sen arıcam yine ben seni'' dedi.
Biraz araştırdım, pinterestten baktım çizimler yaptım falan cesaretlendim; dedim ki ''tamam, ben bunu yaparım.'' Zaten daha zaman vardı, 1-2 ay içinde yapıcaktım. Bi çaresini bulurdum.
Aradan zaman geçti bir gün Hilal aradı; 'Nihan, o gün bugün :)'' dedi. Ayy çok heyecanlıydı. Neyse önce bir keşife gittim, asıl mimarla el sıkıştık; acaip de güzel bir para teklif ettiler; benim kafamdakinin 10 katı falan. Ve dedi ki; ''Bu da sanatçı olduğun için..''
Yani bu rakamlar, bu işin içeriği, sanatçı olarak tanımlanmak...
Bunlar benim çocukluk hayalimdi.
İçim içime sığmadı, gözüme uyku girmedi. Serhoşko da bana çok yardım etti ve 3 günde bitirdik işi, teslim ettik. Herkes bu süre içinde o kadar beğendi, o kadar güzel yorumlarını paylaştı ki...
Bu 3 günün bana verdiği hisleri ömrüm boyunca bir milat gibi hatırlayacağım.
Derken :) bir başka kişi benim çizimimi görüp arkadaşımdan numaramı istedi ve beni arayıp bu defa kids club kısmının içindeki duvarlara çizim yapmamı teklif ett, aynı paraya hem de :)
Allahım :)
Ve tamamen benim hayal gücüme bıraktı.
Tabii aynı zamanda ben çok da endişe ve kaygılıydım çünkü yapıcam ama ilk defa yapıcağım için o kadar büyük beğenilmeme ve başarısız olma korkusu yaşıyorum ki. Bazı şekilleri çizerken nefesimi tutuyorum, kesinlikle dinlenmiyorum ve hatta su bile içmedim 2. işimde.
Ve işte hikaye de burda başlıyor.
Cumartesi günü öğleden sonraydı, işi teslim ettik. Jet hızıyla bir müşterimizin açılışına izmire ışınlandım. (arada eve uğrayıp çok hızlı duş aldım.) Açılışta da rolümüz büyüktü çünkü onların danışmanlarıydık, güzel bir şeyi temsil ediyorduk ve duruşumuz önemliydi.
Biraz erken ayrıldık, ertesi gün seçim günüydü, yine izmire gelip oylarımızı kullandık.
Dönüşte ben halsizleşmeye başladım. Birşeyler yemek için bir yere oturduk, alel acele ne yedim hatırlamıyorum Serhat'a dedim ki; ''ben arabada biraz uzansam seni orda beklesem olur mu?'' o sıcakta arabada biraz dinlendim. Eve geldik. Ertesi gün aile hekimine gidelim dedik belki ilaç yazar. Doktor muayene etti, idrar testi yaptı, temiz çıktı, ''sen yanlış pozisyonda uzun süre kalarak güneş altında mı çalıştın?'' dedi :)
Oha dedim :)
O kadar belli miydi halimden.
O gün akciğerlerim sanki kasılmış gibiydi ve kesinlikle derin nefes alamıyordum, biraz nefesi zorlayınca öksürük krizine giriyordum o da aşırı derecede canımı yakıyordu.
Vücudumun mineral kaybettiğini söyledi, magnezyum tableti verdi.
Çok su içmemi ve dinlenmemi söyledi.
Ertesi gün ben daha kötü oldum.
Bu defa hastaneye gittik.
Acilde bir kaç kötü deneyimden sonra dahiliyeden randevu aldık. Ve doktor ''hemen hastaneye yatış yapıyoruz'' dedi. Ben önce ne kadar abattı diye düşündüm içimden. Çok moralim bozuldu odaya girip bileklik takılıp damar yolu açılınca. Kanlar alındı hemen, bir de benim damarlarım aşırı ince hep aynı şeyi yaşarım. O iğneyle delik deşik edilir kolum, hemşire panikler... İlk gece ateşim 39,5-40 hatta 40,5. Serhat başımda soğuk sulu bezlerle beni serinletmeye çalıştı sabaha kadar, ilaçlar etki etmedi. Soğuk duş aldırdı bana bir kaç kere.
Böyle tam 6 gün hastanede kaldım.
Arada izinli eve gitmeme müsade ettiler kolumda damar yoluyla. İçtiğim bir antibiyotik de dokundu, daha kötü yaptı beni. Bir gün psikiyatra gönderdiler bana sakinleştirici verdi. Çünkü benim göğsüm iyice sıkıştı ve ben yatay pozisyona gelince nabzım 130lara gelip öksürük krizine girmeye başladım ve ciğerlerimde aslında bir sıkıntı yoktu, tamamen psikolojikmiş. 6 gece uyumadım.
Başıma gelen de şuymuş;
vucüdumun, yorgunluk ve su kaybına bağlı olarak sıvı elektrolit (iyon) dengesi iflas etmiş.
Güneş çarpmasının bir kaç tık üstü. Bu şekilde ölen insanlar varmış, inanırım çünkü ben ne böye birşey yaşamıştım ne de duymuştum. 5 kilo verdim.
(55 kiloyken 5 kilo verince %11 kilo kaybı demek oluyor, ya kikiriğim çıktı.)
Zaten çok kısa bir süre önce ikinci düşüğümü yaşamıştım ve çok yüzeyseldi atlatma sürecim, büyütmedim ama ne hissettiğimi de anlayamadım.
Çok üst üste geldi.
Kimi insan trafik kazası geçirir, kimi kalp krizi; bir dönemeçten geçerler ve artık aynı kişi değildirler. Ben de kendimi öyle hissediyorum.
O geceler de uyumazken ve halüsinasyon görmezken hayatım gözümün önünden geçti hep. Kendimi gördüm, yaşantımı gördüm, eksik yanlarımı, güzel yanlarımı...
Ve kendime sahip çıkaya karar verdim.
Çok korktum.
Bir daha sağlıklı olamıcağıma inanmaya başladım. Yatamıyordum, gülümseyemiyordum bile, konuşmak gelmiyordu içimden. Sanki ruhum çekilmişti. Silinmiştim sanki.
Bir gece kalktım kağıda şekiller çizdimi geometrik noktalar çizgiler. Tamam dedim şimdi anladım, burası kaynaktan beslenemiyor, tıkanmış burası bunu çözmem lazım :) Başka bir gece evde uçuşan simli kumaşlar görüyorum, üstümdeki t-shirte elliyorum ''aa tamam anladım, aynı bu kumaşmış'' diyorum. Zaten her gece sabaha kadar elimde fırça havaya birşeyler çiziyorum sanıyorum kendimi. Sanki dünyada değilmişim gibi. Sanki arada biryerlerde kabusla rüya karışımı bir boşluktayım.
Toplam 3 hafta sürdü. Çalışamadım. Zeynoşko idare etti herşeyi sağolsun.
Ve ben kendime dönüştüm.
İlk aldığım karar dünyasal oldu; tabii ki bundan sonra bol su içmek...
Çünkü ben hiç susamazdım. Bazı günler hiç (gerçekten) su içmediğim bile oluyordu. Tuvalete girmeyi de sevmezdim zaten.
İkinci aldığım karar da parlamak oldu.
Bundan sonra kendi ışığımın kıymetini bilicem, sevdiklerimin de, yapabileceklerimin de , gücümün de... Sanki içimde yanan mum bitti ben söndüm de yepyeni daha büyük bir mumum var artık.
Ve serhoşkom, o benim ışığım. Ve ailem, gücüm.
Herşey için teşekkür ederim.
Bunu kutluyorum ve kendimi çok şanslı hissediyorum.
❤