19 Nisan 2015 Pazar

müziğin sesini de biraz açalım..


İçinde mucitlikler, sihirler, fikirler, anılar, eskiler, hayaller, iz bırakan şeyler, daha yazılmamış kitaplar, daha çekilmemiş fotoğraflar olan tatlış bi kitaplık koyduk senin yerine televizyon, alınmadın dimi?

Evdeki eşyaların sihirli olduğunu düşünüyorum.

Gerekli olmayan her eşyanın üstümüze ağırlık yaptığına, iyi anıları olan her eşyanın güven verdiğine, sevdiğimiz kitapların güç verdiğine, çerçevelerdeki fotoğrafların kim olduğumuzu hatırlattığına, arka fonda sessizce çalan güzel müziğin de modumuzu yükselttiğine çok inanıyorum. Yani evimiz; bizi biz yapıyo. Bıdık dünyamız güneşin, güneş de kendi güneşinin, oda samanyolunun yörüngesinde dönerken, evren de biyerlerde genişlerken biz her sabah inandırıldığımız bi düzende minnoş minnoş koşturuyoruz, güneş geri dönüp hava kararınca da fıtı fıtı fıtı yuvalarımıza dönmüyo muyuz :) Orda dinleniyoruz. Uyumadan önce kapıyı da kitliyoruz. Burda tüm zırhlarımızı indiriyoruz, salıyoruz kendimizi. Bizim 'evimiz'. Ne kural olan, ne başkalarının sesi olan, ne de 'mış gibi' olan bi yer.. Her köşedeki şey biz oraya koyduğumuz için orda duran 'evimiz'.

Ev kuşu olmak böyle bişey :)

Geçen yazdan beri üyeliğini iptal ettiğimiz televizyonumuzda zaten hiçbir kanal yoktu, sadece film izlemek için kullanıyoduk. Bugün  de 'televizyon' şeyini de tamamen çıkardık evimizden. Güzel film izlemekten ve belgesellerden vazgeçmiş değiliz tabiki, projeksiyon aldık. Kocaman da bi perde takıp bıdık sinema yapıcaz. Bide tabi  ''çok önemli maç ama bu'' lar için :)

Kitaplık.

Ne tatlı bişey.

Küçükken çok severdim, çok önemserdim çalışma masamın üstündeki raflarda duran her bir minik şeyin yerini. Arada da büyük değişikliler yapardım. Komple yeni bi tasarım :) Hepsini baştan düzenlerdim. Ama o troller yanyana sağda durucak, o kitaplar dik onlar yatay önünde de o çerçeve tam da öyle durucaktı :) Her temizlikte kafayı yerdim yerleri değişmiş diye :) Öyle düzenli falan diildim, dolabım genelde dağınıktı.. Buruşuk tshirtlerim, teki kayıp çoraplarım.. Yatağın altında tıkıştırılmışlarım :) Ama çok sevimliydi odam, masam topluydu, kitaplığım çok iyidiii :) Kendim kaydettiğim kasetlerim, üstlerinde içindekilerin listeleri :)

Çok hızlı hayal kurabildiğimiz teşhisini koydu serhoşko bize. Kurup birde çok hızlı hayata geçirebildiğimiz :) Hep böyle olalım dedim bende. Çok hayal kuralım, çok hayata geçirelim. Çok keyifli olalım. Çok duralım, çok bakalım gökyüzüne. Çok yıldızın adını bilelim. Çok sevelim birbirimizi, çok sağlam tutalım elimizi. Çok şarkı keşfedelim. Çok film izleyelim. Çok kitap okuyalım. Çok muhabbet edelim. Çok paylaşalım. Bazen zaman makinası olalım, bazen uzay gemisi. Ufo görelim. Yıldız kaysın. Teleskopla bigün gerçek bi yıldız kümesi görebilince şoka girelim :)

Çok da gülelim halimize. Çok şeye gülebilelim.

Hayat güzel.

Bi televizyonun yerini bi kitaplığın alması çalan şarkıların bile daha tatlı olmasını sağlıyosa ihtiyacımız olmayan şeyleri tek tek çıkaralım hayatımızdan, müziğin sesini de biraz açalım :)












11 Mart 2015 Çarşamba

Kalp, zihin ve ruh özgürlüğü..


Dünya minicik bir yıldızın etrafında 4 buçuk milyar yıldır aynı yörüngede dönüp duruyomuş minnoş. Daha da dönsün lütfen, sıkılmasın :)

Minik gezegenimiz evrendeki minicik bir yıldızın etrafında dönüp dönüp dururken biz de büyüyoruz dimi :)

Neler neler oluyo anlata anlata bitiremiyoruz aynı şeyleri birbirimize, aynı şeyleri zihnimizde döndürüp döndürüp yeni bir fikir bulana kadar bazen haftalarımızı geçiriyoruz öyle..

Çünkü her fikir bir moda sokuyo bizi, bu böyle. Başımıza olaylar gelmez, biz fikirler buluruz. Yaşadığımız 'şey' kesinlikle sadece 'hayat' değil, başımıza öylesine gelenler değil, kader değil; düşünce biçimimiz, olanlardan ne çıkardığımız. Bulduğumuz fikirler. İyi fikirlerin çok güzel bir arkaplan müziği vardır, onu duyduğunda tanırsın :) İşte o iyi fikirler; seni mutlu bir insan yapar. Düşünce biçimimiz tamamen bizim elimizde.

Biryerlerde bir ruh özgürlüğü var ama o özgürlük hangi ailenin çocuğu olduğumuzla yada hangi ülkede yaşadığımızla ilgili değil, hangi firmada çalıştığımızla ilgili değil; hangi düşünce biçimine sahip olduğumuzla ilgili. Nereye gidersen git, mutlu bir insansan mutlu bir insansındır. Hep kullanırım bu cümleyi, kendi moralimi düzeltirken de.  Mutluluğu herkes sahip olduklarına bağlar ama çoğu kişi aynılarına sahip olunca aynı şeyi hissetmezler çünkü onlar nasıllarsa öyleler. Sen de nasılsan öylesin. Tüm bunlara sahip olmasaydın da aynı böyle hissederdin. Sahip oldukların kadar değil, olduğun kadar mutlusun. Düşünce biçimin kadar. İçin ve yüreğin kadar.

Ve böyle hissettiğin için hep daha fazlasına sahip olucaksın ve mutluluğun hep aynı kalıcak çünkü sen böyle düşünüyosun.

Ama mutsuzsan hemen ama hemen yaşama karşı düşünce biçimini geliştirmen lazım. İçine bakman, iç sesini duyman, evrenin parçası olduğunu hissedebilmen lazım. Evrenin parçası olduğunu hissetmekten de önce kendi ruhunla başlaman lazım. Sevgiyi öğrenip, paylaşman, çoğaltman lazım. hep vermen lazım, vermekten yorulmaman lazım. Sevgi gözü ile görebildikçe herşeyin üstesinden gelebilir insan..

Sevgiler..







5 Şubat 2015 Perşembe

Zamanların Arasındaki Gizli Kapılar


Minik bi yazı olsun bu;

Kimiz biz, ne yapıyoruz, ne istiyoruz, nerdeyiz. Bunları düşünmek daha heycanlı  

Yaşamımızın; 'tüm göremediklerimiz' olduğunu düşünüyorum. Zamanlarımızın aralarında gizli minik kapıcıklar var. Birinden geçince kocamanız, birinden geçince minicik. Tavşan delikleri işin cabası. Bi yola çıktık. Arkamıza hiç bakmıyoruz.

Bu yolda kalp pırpırları var, hayal kapanları var, sihirli değnekler, gözlerinin içine bakıp gülümsemeler var, büyülü çaylarla dolu dükkanlar, birbirini bulan hayalperestler, bir minicik dükkanda birlikte hayaller kuran yürekler, dünyanın öbür ucuna sevdiğinin peşinden giden balkabakları,  dünyamıza yeni yeni gelen minik mavişler var.. Galaksiler kadar uzaktan gelip rüyamıza giren yıldız kümeleri, gizli mesajlar var. Yorulmadan heyecanlanmak, birbirine güç vermek var. Koşulsuzca sevmek var.

Durmadan çok sevin hayatınızı, kendinizi, yanınızdakileri. Çiçekleri, kedileri, köpekleri, bazı minicik kuşları durup dinleyin, bazı müzikleri o kadar çok sevin ki sıkılmayın dinlemekten..


❤ ❤ 

29 Ocak 2015 Perşembe

tek boynuzlu atlar, ormanlar, sihirli varlıklar mı?



Küçüklüğümden beri hep hayatın en sevdiğim tarafı gizli kalmış olan tarafları olmuştu. Kendim keşfettiğim, kendim anlamlandırdığım tarafları. Gerçekler değil bahsettiğim taraflar, hayal dünyaları. Hep bunların peşindeydim ben.

Çocukluğum da hep böyle geçti ama, sabah kahvaltıdan sonra sokağa çıkardık biz akşam yemeğine kadar oyun oynardık dışarda. O şanslı çocuklardanım ben. Bursada geçti tüm çocukluk yıllarım, bizim sokakta çok çocuk vardı ama biz hep Ceydayla ikimiz oynardık, saymakla bitiremiceğim kadar çok tatlı oyunlarımız vardı. Dev gibi bi hayal dünyamız vardı. Yolun kenarında birikmiş çamurlardan baraj yapardık, nereye giden en kısa yol hangisi; aynı anda aynı yerden koşmaya başlayarak önce kimin vardığına göre bulurduk, tüm en kısa yolları bilirdik, kızılderili olurduk, dallardan yay ve ok yapardık, yaprak toplayıp onları  gül yapraklarıyla parlatırdık, kar yağınca çam ağaçlarına montlarımızı giydirip bembeyaz karla kaplı yere yatıp ağzımızı açardık kar tanelerini yerdik, saatlerce arabaların üstüne yatıp bulutlardan şekiller çıkarırdık, ıvır zıvırlarımızdan stand yapıp satmıştık arka bahçede, kim almış ki :) Özdileğin sahibinin koskocaman bi evi vardı, onun arkasında arada kalmış müstakil evler vardı ama kimseyi görmezdik hiç, bahçelerinde değişik değişik taşlar olurdu, bi gün garip garip kediler dizilmiş olurdu yan yana, bi gün garip sesler duyardık etrafından gelen. Ay ne hikayeler yazardık o evlerin esrarengizliğiyle ilgili. Korku filmi çekmiştik bi defa :) Zaten düzenli mektuplaşırdık her gün tüm gün beraber olmamıza rağmen. Delilerce paten kayardık, dizlerimiz dirseklerimiz yara içindeydi hep. Çok iyiydik biz :) Kendimizce çok maymun ve şapşal bi coolluğumuz vardı sadece kendimize göre olan :) İkimizin bi adı ve grafiti logomuz vardı. Küçücüktük ama hayallerden oluşan kocaman bi dünyamız vardı aslında her çocuğun olduğu gibi.

Ben çok şanslı bi insanım çünkü ben hep çocuk kaldım. Çünkü birlikte çok çocuktuk biz, büyümemiştik hiç. Bi defa ablam vardı yanımda. Ben doğuştan şanslıydım çünkü o mavişko gözleriyle, sapsarı saçlarıyla bıdık bıdık elimden tutuyodu ben yürümeyi öğrendiğimde. En başından beri yanımdaydı sonra hep yanımda olucağı gibi. Ceyda çocukluğumun tüm tatil günleriydi, ilkokulum Ayçaydı anaokulumun ilk gününden beri. Nutellalı ekmeği ısırırken tanışmıştık :) Ortaokulum çılgın bediş Hande, lisem Hande-Hilal-Tubaydı. Üniversitem Burçin ve Aybalaydı. Kelimelerle bile anlatamam hiçbirinin bu yaşıma kadar tanıdığım herkesden ne kadar tatlı farklı olduklarını.

Ve Serhat.. Serhatı hiç bi ''zaman''la kısıtlayamam. O küçüklüğümdeki tüm hayallerimde vardı, sonra bi gün karşımda öylece duruyodu, gelip hayatıma girdi kalbimin tam ortasından geçip. Hem öncem, hem sonram oldu. Sonra birlikte hiç büyümedik onunla.

Bazı zamanlar hayat zor. O gereksiz ciddiyeti takınıyo, ne bi mimik yapıyo ne bişiy diyo sen gözünün içine bakarken. Kırılıyosun ona, o hiç oralı olmuyo. Sen çocuk olmaya, çocuk kalmaya karar vermişsin bi defa, hayallerin en güçlü yanın, ''beni biliyo aslında, neden böyle yapıyo'' diyosun. Yok. Anlamıyo. Ama ne biliyomusun, hepsi geçiyo. Zaman sihirli, sen sihirlisin. Herşey aslında güzel, anlıyosun bunu zaten sonra. Ve çoğu kişinin dediğinin aksine, iş işten geçmemiş oluyo, senden götürmemiş oluyo. Herkes böyle sıkıcı şeyler söyler çünkü. Hiç inanmam. Her an en güzel an. Hepsini bilmek güzel.

Bu günlerde birşeyleri doğru yapmaya devam ettiğimize karar verdim. Delilerce dersler alma halideyiz dimi, hem anlatılanları kaçırmadan dinlemeye çalışıyoruz hem de unutmamak için not tutuyoruz. Nerden bilebiliriz doğru yolda mıyız değil miyiz, artık çok iyi biliyorum. Bunun anlamı çok büyük benim için. Çok önceden bi yazı yazmıştım yürek pusulası ile ilgili, öncek blogumda; bisicikolmaz'da kaldı. Minicik minicik detaylarda gizli tüm yaşam. Nasıl büyüleyici herşey.

Çok heycanlı günler yaşıyoruz biz. Ben nihayet şu tozlarını aldım kalbimin, azcık zaman aldı, kolay olmuyo bazı hayalkırıklıklarını saklamaktan vazgeçip kapının yanına koymaya karar verebilmek. Ben minnoş ve bıdık 'hayalkırıklığımla' vedalaşmaya çalışıp dururken serhat maymun maymun konular araştırıp araştırıp önüme koydu. Şimdi kendimi kocaman bi bitirme ödevine başlıyo gibi hissediyorum. Tüm bildiklerimle bilmediklerimi düzenlemem lazım :) Bunun yanında Zeynoşkomla da çok heycanlı bi döneme girdik. Birsürü hayal, bir sürü plan proje..

Hem sonra tek boynuzlu atlar, ormanlar, sihirli varlıklar, periler, ışık habercileri, gezegenler ve yörüngeleri, kuyruklu yıldızlar... Bunları da düşünmem lazım, minik bi kız var içimde, minik bi oğlan da kalbimde, tüm bahsettikleri bu sihirli bişiler... Görmezden gelemem heralde :)

2015 tüm parolalarımı bildi, tüm doğru kelimeleri söyledi.

Güzel bi yıl bizimle 


7 Ocak 2015 Çarşamba

2015’ten mektup..



Arkana yaslan ve biraz sakinleş. 

Yorulmuş gibi de yapma öyle. 

Çok fazla çaba harcıyosan bil ki derinlerde bi yerde bişeyleri yanlış yapıyosun. Ve malesef üzülerek söylüyorum ki; demek evrenle yüreğinin arasındaki bağlantı kopmuş ve sen kaybolmuş olabilirsin. Uyum içinde değilsin. Ne işaretleri görüyosun, ne de farkındasın. Bu dev gibi bişey, aşırı derecede önemli yani. Sorun sandığın ve daha pek çok kişinin sorun sandığı şeylerin her bir tanesi çok minicik ama bu çok büyük.

Şimdi basit düşün. Bi çocuk gibi.

Ne istediğini düşün. 

Sonra onu neden istediğini düşün. 

Tüm diğer sesleri sustur, gözlerin kapalıyken sessiz bi yere git, sadece yüreğini duy. Şunu hatırla; Senin yüreğin de evrenle aynı malzemeden yapıldı. Tüm yıldızlar da. Tüm kuşların yürekleri de, tüm karıncaların da.. Tüm ağaçlar da, tüm çiçekler de.. Kelebekler de.. Kozaları da..

Serhat bişey dedi bu akşam; aslında herşey birbiriyle bağlantılı. Aslında arada boşluk yok. Bunu bi düşün.

Demek ki yapman gereken bağlantıları takip etmek. 

Bu demek değil ki bekle. Yüreğinin algılarını aç ve bağlantını aktifleştir.

Unutma; seninki de, her yürek de yıldız tozundan. Sadece bunu bilmezler. Beyaz unicorn da boşu boşuna hiçbi rüyaya girmez..

Mutlu yıllar..

❤❤❤

not: bol bol çizim yap, sulu boya, doğum günü hediyen için çok güzel bi momiji seçmişsin. #sevgiyiyay

9 Aralık 2014 Salı

bir milyon sihir yılı..



Öyle anlar var ki herşeyi birden yapmak isteyebilirsin. Ama herşeyi birden.. 

İyi anlamda diyorum, ilham dolu olan anlardan bunlar. Bu anların sadece bir dakikası; bir milyon sihir yılına eşit.. Neyi hayal etsen yapmış kadar oluyosun. 

Mesela en sevdiğin renklerden bişey çizmek istiyosun, ne çizsem ne çizsem diye düşünürken gözünün önünden geçen tüm görüntüleri çizmişsin gibi yükseliyo enerjin. Sonra yok yok diyosun çizim yapmıyım dur bi şu dikiş eşyalarımı düzeltiyim belki ilham gelir, bişiler dikerim, 'aman ne güzel düğmelerim varmış', 'ne güzelmiş bu kumaşın rengi' derken bi iplik bulup ''bunu kenara ayırıyım; geçen gün aramıştım bulamamıştım'' diyosun.. Pudra renginde bi elbise dikmeyi düşünüyosun, yapabiliceğini hissettiğin an yapmışsın kadar mutlu bi şekilde erteliyosun bunu :) Ama ağır ağır yapıyosun, yavaşça çok önemli işler yapıyomuşsun gibi dikkatlice.. Hani güzel filmlerin bi kısmında sadece fonda piyano olan bi müzik çalar, huzurlu, yıllar geçer orda, sahneler akar.. Öyle işte :) 

BU çok öenmli bişey; Bu bi sihirli güç. Bi gizli güç. Dedim ya bir milyon sihir yılı sevdiğin işle uğraşıp döndüğünde sadece 1-2 saatin geride kalmış oluyo. Elinde somut hiçbişey olmuyo ama zihnen o kadar yol katediyosun ki, kendine bi bakıyosun ''yaa ne istesen yapabilirsin ki'' aslında :) Niye üzülücekmişsin ki zaman ayıramıyosun diye. (bu cümleyi okuyan kişi yazanın aslında nasılda yazık hiçbişeye zaman ayıramadığını sanar, ama yanılır :)

Bu küçük bi maymunluk. Eğer çok az veya verimsiz boş zamanların varsa bu yöntem hep iyi gelir :)

Zihnin ne kaydederse o duyguyla geçiyosun bir sonraki zamana. O yüzden ilk blog yazılarımdan bu yana hep aynı şeyi hep derim; yaşadıklarına ne tepki verirsen onu yaşamışsındır. Küçücük bişeyi abartıp talihsizliğe de dönüştürebilirsin, seni üzen bir olayı sevgi gücünle iyileştiredebilirsin.. Sandığımızdan daha büyük bi güce sahibiz.

Boş zamanlarında kendi kendine kafasında hayıflanan, ''kendi kendine bile'' şikayet eden insanlar var hepimiz tanıyoruz, neden onların tam tersi kendimiz olmayalım ki.

Buraya kadar ki kısım yazımın birinci bölümüydü.

Şimdiden sonrasının baş kısmıyla hiç ilgisi olmıcak. Pek yazamadım da son zamanlarda, parça parça yazmak istediğim birbiriyle de alakası olmayan konular var. Hep o bir milyon sihir yılında düşündüm, yazmışım gibi sevindim, kafamda oturttum yazamadan geçtim :) 


Çok biçimlendiriyoruz kendimizi zamanla. Dersler çıkarıp ona göre rütuş yapıyoruz kendimize.  Her rütuşta ''hıh şimdi daha iyi oldu'' diyoruz son halimize bakıp. 

Bu yolculuğun asıl amacının tamamen kendimizi bulmak ve sevmek olduğuna çok inanıyorum. Başka kimseyle çok ilgili değil. En çok uzak durduğum fikir kendini artık iyi tanıdığını sanmak ve pek çok şeyin en iyisini bildiğini sanmak. Bu ancak kendini çok iyi kontrol etmeyi öğrenmiş olmak olabilir diye düşünüyorum. Bende yapabiliyorum. Herkes de yapabiliyo. Kendimizi kontrol ediyoruz, ehlileştiriyoruz, tutuyoruz. Nasıl yanlış ama. Nasıl aynı kalıplara sıkışık aslında çoğumuz.  

Halbuki nasıl da sınırsız, kalıpsız içimizden geçenler..

Şöyle ki, kalıplara girmek olmamalı hayatı öğrenmek ve kendini bilmek. Kendini öğrendikçe daha çok sınır tanımaz olması doğasında kişinin. Daha kalıba sığmaz, daha parlak daha güçlü olması gerekmez mi. Enerjisi gökyüzüne kadar taşar, ışığı ta uzaktan görünür. Elinden herşey gelir, neyi tutsa oldurur. Neyi istese başarır. 

Ama biyerlerde yanlış anlamış olucak insan ki aynılaşıp, benzemeyi başarı sanıp, herkesin istediğini istemeyi, herkesin dediğini yapmayı düzenin parçası olmak ilan etmiş. Bilmiyorum. Bişeyler feci ters geliyo gözüme de daha anlayıp düzeltemiyorum. 

Daha ikna edemedim kendimi benimle kaçmaya :) 

Ama çok seviyorum, tanıdıkça daha çok seviyorum hayatımı. Kocamı. İşimi. Evimi. 
Sevmeyi öğreniyorum. 
Çook siviyoruumm.

23 Kasım 2014 Pazar

Pardooon, kendime ait bi an'a bükebilir miyiz zamanı lütfeeen

 


Burda çiziyorum, burda yazıyorum, burda tahtadan kalpler melek kanatları yapıyorum, burda hayal kuruyorum son günlerde.. Serhatla akşamları sanki akşam olmamış daha uzuuun bi gün varmış gibi burda salıyoruz kendimizi, müzik dinliyoruz, kendimizden konuşuyoruz, planlar yapıyoruz..



Herşeyi satıp gidiyoruz bazen bi sahil kasabasına, serhat çiftçi oluyo, ben ıvır zıvırcı :) Bazen de franchise zinciri kuruyoruz, ayrı ayrı departmanların CEO'su oluyoruz :) Sonra yavru kedi sever gibi seviyoruz şimdiki hayatımızı.



Kendine ait bi alan ve kendine ait bi zaman çoğu zaman çoğu şeyi çözüyo.. Uzaklara götürüyo seni sonra yine dönmene yardım ediyo.. Bazen tam olduğun yere varabilmek için çook uzaklar gidip dönebilmen gerekiyo çünkü.

Düşündüğümüz şeyleri sunar hayat bize biliyorum. Değişik bi ilüzyon gösterisi gibi çünkü zaman. Yaşadığımız çoğu şey çok kendimize özgü, çok kendi elimizden çıkmış gibi. Ya korktuklarımız ya da çok büyük tutkuyla istediklerimiz gerçekleşiyo. Aklımıza hiç gelmeyen bişey olmuyo gibi genelde, az çok bildiğimiz yerlerden.



Tamda bu yüzden sihirli değnek kalbimiz. Onu dokundurarak yaptığımız herşey zamanın ötesinde.



Nasıl bi güce sahibiz diye düşünüyorum.



Çok seviyorum sonra hayatı.



❤️❤️❤️

 

16 Kasım 2014 Pazar

göremediğimiz sihirli bişiler var evet!

Ufff hayat çok güzelsin..

Şimdilik çoğunlukla pazar günleri öylesin :) Ama biliyorum aslında sen hep öylesin, biz saçma sapan işlere kapılmaktan görmüyoruz seni.. Yaşadığımızı sanmak durumunda sanıyoruz kendimizi, yok etmek için sahip oluyoruz çok şeye. Hep de elimiz boş kalıyo ve öyle de yıllarca yaşayabiliyoruz.

Ama biliyomusun çok gelişme var bizde, herşey benim için dünyanın en güzel mevsimi olan yaz aylarında oldu hep.. Hep o sihirli yaz gecelerinde..

Tüm bir yıla yetecek kadar bıdıklık ve minnoşluk depolayabiliyoruz iki yazdır.. Herşey de kabak koynda başladı.. İzole olabilmek için bazen biraz mesafe gitmek ve uzaklaşmak gerekebiliyo medeniyetten..

Kabak koyuna daha ikinci gidişimizdi sadece ve bi gececik kalmak için gittiğimizde biz normal oda ayırtmış olmamıza rağmen tek olan ağaç evi vermişlerdi bize.. Merdivenlerle çıkılan, tüm evlerden yüksekte ve kocaman bi ağacın gövdesinde.. Çocukken hayal ettiğimiz gibi tam :) O gece ağaç evimize dönerken bi grup hippie (nadiren gördüğüm gerçekten mutlu ve hiçbişey umrunda olmayan insanlar ve gerçek hippiler) bizim evin altında gitar çalarken 'hayat sana güzel' diye bişiler mırıldanıyodu bi yandan da bıdık bıdık dansediyolardı ve ben o an evren tarafından cimcirildim sanki :) şu an bi rüya mı diye cimcirttirdim kendimi, rüya diildi gerçekti.. Bişey vardı sanki unuttuğumuz hayatla ilgili geldiğimiz yerde.. Sihirli bişiler vardı ama biz görmüyoduk.. Fonda çalan müziğin sesini kısmış, gereksiz yere kalın giyinmiş ve hızlı hızlı gidiyoduk nereye bilmeden sanki.. Biz sevimsizleştiriyoduk hayatı.. Basit düşünemiyoduk bile artık çok bilmişlikten..

O zamandan beri serhatla bi söz verdik birbirimize, kelimelerden oluşmayan sadece yürekler arası ve gözlerle anlaşılan bi söz.. Tutamadığımızda susucaktık ve gözlerimizi kapıcaktık, sadece sevgiyi düşünücektik.. O kadar, sadece sevdiğimiz şeyleri, nereye ait olduğumuzu.. Basitti çünkü bundan ibaretti hayat.. Sevdiğimiz şeyleri yapmak, sevdiğimiz kişilerle sevdiğimiz yerde yaşamak..

Pazar günlerine yeni bi anlam yükledik şimdi. Sabah erkenden uyanıp termosta çay demleyip biyerden gevrek alıp gidiyoruz.. Arkamıza bakmadan gidiyoruz sanki tatile çıkıyomuş gibi ya bi deniz kenarına, ya bi göl kenarına yada dağlardakİ minik bi köye.. Öğleden sonra insanlar kalabalıklaşmaya başlayınca biz çoktan dönüş yolunda oluyoruz bıdık bıdık evimizin yolunu tutuyoruz.. Şimdilik karagöl, şirince, meryem anaya, burhaniyeye ve sığacığa gittik.. Bisiklet aldık.. İyice retrolaşmaya kararlıyız.. Televizyonsuz radyolu hayattayız..

 

 

 

9 Kasım 2014 Pazar

unutursam fısılda ♥


Allahım nasıl tatlı bi filmdi öyle 


Galasında Çağan Irmak 'bi kendini iyi hisset filmi' diye tanımlamış, ne kadar doğru.. Kaç gün oldu izleyeli müziklerini dinleyip dinleyip duruyoruz serhatla :) Telefonumda 'unutursam fısılda' albümü oluşturdum direk tüm şarkılarını ekledim.. Kadrosu da müthiş ama. Çok kaliteli oyuncular, çok iyiler hepsi her anlamda.. Güzeller, zekiler, yetenekliler..


Sinemalardayken hemen gidin hemen, ama göz kalemi sürmeyin sakın ve mendillerinizi yanınıza alın.. Moraliniz hiç bozulmadan salya sümük ağlıcaksınız çünkü film bitene kadar.. Herkesten, her anısından, kendisinden bişeyler buluyo insan.. Kenan Doğulu 6 tane şarkı bestelemiş bu film için ve Zeynep Farah Abdullah kendi seslendirmiş şarkıları, nasıl da tatlı bi sesi var..


Filmde anlatılanlar  o kadar güzel, o kadar saf, o kadar tanıdık ki.. Önce hayallerinin peşinden giderken içindeki sesi dinle diyo her sahnesinde.. İnan kendine diyo.. Önce inan sonra herşey olur, ama herşey olur, sınır tanımaz inandığın hayallerin diyo için kıpır kıpır ola olan inandırıyo seni buna ♥ Tek tek de gösteriyo..


Sonra sevdiğinin elini sımsıkı tut, kıymetini bil diyo. Küs ayrılma sakın yanından diyo, kırdıysan da kalbini özür dilemeden yanından gitme hayat bu sonra bi daha göremeyebilirsin, çok sev çok sev diyo.. Yaa sevmek ne güzel ya ne güzel diyo :) Gerçek sevginin nasıl ölümsüz olduğunu, her ihtiyacın olduğunda nasıl yanında hissedebiliceğini gösteriyo.. 


Yılların nasıl da su gibi geçtiğini, hayatının nerelerden nerelere gelebileceğini gösteriyo.. Birde çok değişik bişeyi hayal ettiriyo sana.. Burda filmi anlatmamak için tutuyorum kendimi ama kendiniz izlemeniz lazım, yok yok anlatmamam lazım.. Ama yaşlandığında ve mecburen birgün hepimizin kalabiliceği gibi yalnız kaldığında ve geriye dönüp baktığında hayatın nasıl film gibi olduğunu gösteriyo..


Hiç zor diil hayal etmesi, anneni babanı düşününce bile çok garip bi duygu bu.. Gençlik hayalleri, korkuları, cesaret ettikleri, cesaret edemedikleri için neler kaçırdıkları.. İçlerinde kalanlar.. O kadar yaşanan, o kadar yıl.. Bide kendini düşününce insan, şu anda olduğumuz yıl bi gün film sahnesi gibi gelicek aklımıza.. Biz neleri yakalamış neleri kaçırmış olucaz o gün bugünleri hatırladığımızda?


İşte buna göre yaşıcam hayatımı.. Ve yanımdaki tüm sevdiklerime de hep hatırlatıcam bunu. Tüm öğrendiklerimi, tüm yaşadıklarımı o kadar çok seviyorum ki. Tüm başıma gelenleri, tüm hatalarımı, tüm iyi olduğum yanlarımı, tüm beceriksizlerimi sakarlıklarımı :)


Çok şeyi çok seviyorum 


Bu filmide çok sevdim, ama çok sevdim. Hümeyra bi sahnede 'yine olsa yine yaparım' diyo tüm herşeyden sonra. 


Bende o gün 'yine olsa yine öyle yaparım' demek istiyorum. 


Hayatta çok güzel şeyler var. Çok güzel insanlar var, çok güzel hayaller var, peşinden gidicek yaşıcak çok güzel hayatlar var..


Çok güzel diil mi ya 





21 Ekim 2014 Salı

cesaretimiz nerde?


Bazen hani birini daha önceden tanıdığımız duygusuna kapılırız ya yada bi yere gittiğimizde daha önce gelmiştim sanki buraya deriz.. Yada bi koku duyup bişiyler hatırlamaya çalışırız, neydi bu koku diye. De ja vu oldum deriz, ben bu anı yaşamıştım deriz..

İşte öyle hissettiğim bi 'dünya' var.. Ara ara tüm benliğime, her bir hücreme tek tek doluyo tüm varlığıyla, tanımlayamıyorum onu.. Sanki hücrelerimin derinlerine gömülü.. Çok iyi saklanmış, korumuş onca hayat kendini.. Biliyorum ama, daha önce yaşamışım gibi biliyorum nasıl bi duygu olduğunu onu yaşamanın.. Bütün evrenin gücü en içindeymiş gibi, istediğin herşeyi yapabilirmişsin gibi.. Sihir de yapabilirmişsin, olduradabilirmişsin, herşeyin de çaresini bulabilirmişsin gibi.. Bu içinde olduğumuzla ilgisi olmayan bi dünya, çaresizlikler, umutsuz yüzler, kabullenmiş zihinler, vazgeçmiş yürekler olmayan bi dünya.. Çekinceler, duraksamalar olmayan, gerçek bi hayat gibi..

Hayatın bi köşesinin başındayız yine bugünlerde. Köşeyi dönünce karşımıza ne çıkıcağını bilmiyoruz. Bu anı daha önce de çok kez yaşamıştık.. Ayrı ayrı da, beraber de.. Hep de bi şekilde üstesinden gelmiştik. Hayatın tam da bu olduğunu düşünüyorum. Hiç bişeyi denemeden bilemeyiz. Ama hep bi şekilde üstesinden geliriz.. Neyi beceremiceğimizi beceremeden, neyi başarabiliceğimizi de başarmadan bilemeyiz.

Geçen geceyarısı balkondaki duvarın boş bi yerinde sağ üst kısmına  suluboyayla bişiler çizdim bide şunu yazdım;

''All you need is faith, trust and a little pixie dust''

Peter Pan'dan.. Tinker Bell'in sözü, çocuklara uçmayı öğretirken söylüyo :) Çok tatlı oldu.

Peki bilenimiz var mı neden cesaret edemiyoruz hayatımızda çok şeye..

Niye bu kadar içimize işlemiş bu duygu.. Çok güzel çekiniyoruz. Geride duruyoruz. İçimize atıyoruz herşeyi. Olduğumuzun yarısını gösterebiliyoruz. Cesaret etsek neler yapabiliriz.. Cesurca elimizi tutmuyoruz kendimizin, onu orda bırakıp bi adım geri gidiyoruz çoğunda. Çok konuşuyoruz, çok biliyoruz, çok eleştiriyoruz ama az yaşıyoruz gibi.

Bide halbuki hepimiz için tek tek ayrılmış sihirli anlar var hayatta.. Cesaret edebilirsek diye bizim için varolan, yazılan ama her seferinde yaşanmayan.. En mutlu olduğumuz anlar hangileri.. Tamamen kendi bulduğumuz, ama tamamen içimizden gelen kendi hayallerimiz neler.. Ait olduğumuz yerler..

Off çok şey var, çok şey var da, oraya varmamıza da daha çok var diyorum bazen. Bilmiyorum.

O bildiğim 'dünya'nın peşinden gidicem hep. Bildiğim 'yürekler' var. Onların yanından ayrılmıcam hiç. Hiç bişeyi bilmiyorum henüz, hepsini bulucam bir bir.

Buldukça yazıcam. Yazdıkça bulucam :)

❤ ❤ 

resim: weheartit.com

20 Ekim 2014 Pazartesi

Ördek olsam ben de burda yaşardım :)


Burası Karagöl.. Bizim eve 35 dk, 22 km.  

Virajlı yollardan yaşlı kocaman ağaçların arasından geçiyosun giderken, gidiyosun gidiyosun, o kadar ki, hava değişiyo, ağaç çeşitleri değişiyo.. Sanki uzak bi dağın gizli bi yerine hızlandırılarak gidiyosun. Vardığında etrafında yürüyerek 10 dk'da bi tur  atabildiğin o gümüş rengi göl işte karagöl..  3 kaz 2 ördeğin de evi aynı zamanda, eliniz boş gitmeyin derim :)


Sabah erkenden uyanıp gittik biz, bıdık bi termosta çay demledik, yanımıza da 2 termos bardak aldık, 2 de gevrek, zeytin, peynir, su.. Sıkıca da giyindik ama, iyiki öyle yapmışız, evden çıkarken hava 16 dereceydi orda 11 derecelere düştü ve yukarda bulutların acelesine inanamazdınız.. Nasıl bir rüzgar.. Orda çadırlarda kalan gençler ateş yakmış kahvaltı ediyolar,  çoğu kişinin bide köpişi var yanında, tracking yapan sevimli sevimli gruplar.. Piknik masaları, mangal yerleri, çocuklar için güzel bi oyun alanı bile var. Biz gittiğimizde tüm masalar boştu mesela.. Kahvaltıdan sonra kazları besledik biraz, fotoğraf çektik, manzarayı ve mis gibi havayı depoladık.. Sonra eşyaları arabaya bırakıp yürüyüş yaptık.. 



O kadar güzel, ama o kadar güzeldi ki..

Tam pazar sabahıyla ilgili hayal ettiğim tüm herşey gibi.. Gerçekten gözlerini kapatıp dağı, rüzgarı, yaprakları dinleyebildiğin bi yer.. Her adımında kuru yaprakların hışırtısı ve uupuzun ağaçların müzik sesi var sadece.. Yaprakların arasında değişik renkte çekirgeler var ama zaten sen görünce hemen kaçıyolar.. 

Her renk var, her his, her ferahlık var.. Bu içinde koşturup durduğumuz düzenin ne alaka olduğunu sordurtan her soru var.. Seneler önce daha gofret varken hepberaber kaz dağlarında bi yürüyüşe çıkmıştık, o da harikaydı.. Bi kere gofret vardı zaten :) Minik cüce köpişkomuz, bebeğimiz.. Şelaleler, dev ağaç kovukları, kardelenler.. Değişik bi atmosferi vardı oranın, masallardaki gibi.. Teyzemler de vardı. Teyzem çok tatlıdır benim, değişik bi gözle görür dünyayı özellikle de doğayı.. Demişti ki ''burda yanından geçtiğimiz her ağacın her taşın, her çiçeğin bi perisi var onu koruyan yanında olan.. Onlarda bizi izliyolar şimdi, ne diyolardır acaba bize?'' Hiç biliyomuydunuz bunu, yaaa :)

İşte böyle bişi bu sabah da vardı biz yürürken.. 

Orda yürürken bi de bakıyosun solda, üstünde 'BÜFE' yazan, ufak bi bina, önünde ekilmiş küçük bi alanda biberler, güller, düzensiz düzensiz bişiler bişiler ama belli sevilen, bakılan bi yer.. Yarısı plastik, yarısı ahşap masa sandalyeler.. Bi aile işletiyo sanırım orayı ama belli hepsi çok iyi, tertmiz insanlar.. Derken baktık masanın birinde boş türk kahvesi fincanları var, yaşasıııın, türk kahvesi var burdaaa :) Orda da 3 köpiş güneşleniyo, mest olmuşlar.. Onlar bakıyo onlara belli.. Bi de inanılmaz minnoşlukta bi gri kedi.. Bi british shorthair kedi hemde.. Minyon :) Allahııım, adı da 'hurma'ymış, onların kedisiymiş, ama nası tatlıı :)

Bi tur attık en son gölün etrafında, yine yine gelelim buraya diye diye döndük.. Ama tabi biz göle döndüğümüzde insan kitlesi tamamen değişmişti, dolmuşa doluşup gelen insanlar, son ses müzik açmış şahinler doğanlar, heryeri saran bi mangal kokusu, tüm piknik masaları dolmuş.. Saat 12yi geçmişti, tamaaam, hadi dönebiliriz artık dedik.. Dünyanın en minnoş tatlı pazar sabahlarından biriydi tam istediğim gibi.. Teşekkür ederim ❤️

Bu gibi zamanların sonunda hep hissettiğimiz gibi, aslında mutlu olduğumuz sevdiğimiz hayatın bu olduğunu, hayatın aslında ne güzel olduğunu, nası yenileyici olduğunu, enerjik zevkli olduğunu, sık ve düzenli aralıklarla şehirden uzaklaşmanın ne kadar iyi geldiğini, ihtiyacımız olduğunu düşündük bugün eve döndüğümüzde serhoşkomla.. Tüm günümüz güzel geçti sonra..

❤️❤️❤️


15 Ekim 2014 Çarşamba

geldiiiiiim :)



Geçen hafta evrenimde bi kaçak vardı, bi kara delik, bende içine kaçmış olabilirim hatta.. 

Zaman ve yer kavramım kalmamıştı. Bi şekilde toparlanamamaya ve üzgün olmaya programlanmış gibiydim. Bütün negatifliklerle ve aksiliklerle tam olarak aynı enerjide olduğum için tek tek yaşadım hepsini :P Hala düşündüğümde o burukluğu hissediyorum kalbimde, üzüntü hissettiğim her dakikama hak veriyorum ama hayat da bu işte, böyle. Umurunda da diil pek böyle şeyler. Hayat ve zaman doktorlar gibi aynı. Ellerinde diil, öyle olmak zorundalar başa çıkamazlar yoksa o yüzden hiç duygusal diiller, empati yapmakla uğraşmıyolar ve bi şekilde dedikleri gibi oluyo. Sen yine iyi oluyosun. Bizim fazlasıyla umurumuzda tüm detaylarıyla yaşadıklarımız ama onların pek diil.

Tüm o yaşadıklarımızla oluşmaya devam ediyoruz. Yaşlanmıyoruz yada eskimiyoruz, kendimiz olmaya doğru yaklaşıyoruz. Üzüntülü şeylere direndiğimiz kadar acıklı, hayata teslim olup kendimizi geliştirdiğimiz kadar hafif, olanlarla uğraşıp eleştirdiğimiz kadar aksi, gülümsediğimiz kadar dingin tipler olup çıkıcaz burdan :)

En üzüldüğüm akşam; Louise L. Hay'in Düşüncenin İyileştirici Gücü'nü aldım elime rasgele bi sayfa açtım. (İnandığım kitapların ihtiyacım olduğunda okumam gereken sözlerin yazılı olduğu sayfayı açtığını biliyorum, bunu daha orta okul yaşlarımda öğrenmiştim. ) İçinde olduğum durumla ilgiliydi sayfa, hissettiğim ve yanlış yaptığım şeyler herbir satırda yazıyodu, yazanları dinledim. Serhata da okudum. Zaman aldı tabi ama uyguladım da.

Bloglovin'de dolaştım biraz. Bikaç yazı okudum.. Weheartit'de dolaştım bikaç resim heartladım :) Serhata sarıldım bol bol.. Zor zamanlar için ayırdığım tüm kitaplarımdan birer sayfa kurcaladım. Kalın kalın çoraplarla dolaştım evde :)

Teleskopu kurcaladık bi gece; Fatmanur Teyze de geldi onikiye kadar hiç yıldız görünmeyen o mıymıy gökyüzünde (hiç kızmasın mıymıy diyorum diye o gece öyleydi) iki yeni yıldız keşfettik; Ancha ve Altarius. Onları teleskopa tanımlayıp neptün ve uranüse baktık.. Ay'ı bekledik ama gelmedi bi türlü.. Astronomi.. Yeni bi dünyamız var artık. 

Teapota geri döndüm, orası bi çeşit terapi gibi hayatımda. Tüm zorluklarına, tüm eksiklerine rağmen orası gerçek bi wonderland. Orda çay partileri, durmuş saatler, üstünde 'eat me', 'drink me' yazan sihirli şeyler, rabbit hole'lar.. Minik cüceler, devler.. Herşeyi var oranın. Hayallerinle sınırlı, sihirli bi değnek orası.. 

Bi de ne öğrendim zorla biliyomuyum :) Madem burda kendi kendime yazıyorum, kendi kendime hitap edeyim :) 

Hiçbişeyi aşırı ama aşırı derecede isteme, olunca da aşırı ama aşırı derecede sevinme nihoşko. Abart tamam, bu huyun, ama aşırı derecede yapma. Nazar değdi falan derim bazen ben de ama laf olsun diye alışkanlıktan, inandığımdan diil. Nazar ancak nazarla aynı frekansta atan yüreklere değer, korkmuyorum nazardan. Evrende hiçbişey o kadar rasgele değişebilicek basitlikte diil, rasgele basit bişey nazar. Herşey bu kadar sihirli bi dizilimdeyken, saf ve güzel bişeye nazar değemez. Buna müsade edilceğini sanmıyorum.

Ne olursan ol hayat, biraz dinlenip yine gelivericem yanına hemde yalnız diil, tüm sevdiğim kişilerle tüm sevdiğim şeylerle, içimdeki sesimi de alıp, tüm beğendiklerimle, seçtiklerimle, duydup sevdiklerimle, okuyup öğrendiklerimle gelicem tam da burda durucam.

Bu kadar yüksekte hemde :) eeen güzel yerde :)

8 Ekim 2014 Çarşamba

Mucizeler hep de tatlı tatlı giysiler giymiyo...


Kalp atışı; kalp atışı işte..

Minicik de olsa kocaman da olsa kalp atışı.. İşin içine bi minik, bi yürek girince hemen peşinden hayaller, umutlar, planlar, komiklikler, duygusallıklar, fedakarlıklar giriyo. Hele de çok istenen çok beklenen bi minik kalpse tarif edilemeyebiliyo hissedilen.. Tanımadan özlüyosun, sabredemiyosun.

Hayat da bu sırada mucizelerle dolu ama..

Her seferinde de anlayabildiğimiz mucizeler olmuyo. Sen daha başına gelişinin mucizesinin sihirindeyken bitişindeki mucizeyi kavrayamıyosun işte, algılaman her seferinde mümkün olmuyo. Ama aslında hayat çok sihirli, sadece yaratmakla kalmıyo, daha minicik bi kalpken onu besliyo, büyütüyo, onu gözlemliyo ve sorular soruyo ona;

''Burası sıradan biyer değil. Sihirli ve sınırsız. Herşeye göğüs germeye hazır mısın? İyilikler kadar kötülükler de var. Güzellikler kadar çirkinlikler. Sevinçler de var büyük üzüntüler de.. Güven de var, tehlike de.. Sağlıklı olman lazım, dayanıklı, güçlü.. Sabırlı, sakin.. Zorlandığın günler olucak, dik durman lazım.. Bu minik kalbinde taşıman lazım tüm bunları, hazır mısın?''

Buna cevap vermek her zaman kolay değil. Ama güzel yürekler, temiz kalpler yalan söyleyemez. Tutamıcağı sözler veremez. Böyle zamanlarda sessizce gider bazen.

Mucizeler hep tatlı tatlı giysiler giymiyo işte. İçindeki mucizeyi göremiyebiliyosun üstündeki başındaki tozdan.. 

Ben hiç farkına varmadan hayat tüm sihiriyle, evren tüm gizemli dizilimleriyle sessizce bi anlaşma imzalamış minik kalple, gitmiş, ben hiç hissetmemişim, hiç ruhum bile duymamış.. İçimde garip bi boşluk kalmış sadece tüm koruma içgüdümle.. Birinden herşeyin yolunda olduğunu duyma ihtiyacım ve ben başbaşa kalmışız. Bayramda  ben 'baba ya, hadi hastaneye gidip bi ultrasonla baksak ya' demişim. O da 'tamam' demiş.

Zaman alıyo işte nede olsa insanın başına geleni kavrayabilmesi. Hayat mucizelerle dolu. Hayat kadar insanın vucüdu da sihirli. Biz hiç korkmayalım hiçbişeyden, öyle bi pusula var ki içimizde doğruyu koşulsuzca gösteren. O pusula şaşmıyo hiç bizaman. Kendimize o kadar güvenelim ki her zaman, çünkü aslında yaratılışımız doğruyla yanlışı o kadar güzel ayırıyo ki. Gerçekle gerçek olmayanı, güçlüyle dayanamıyacak olanı.. Bi bu iç pusulamız bi de sevgi bizim yol göstericilerimiz.

Başına gelen her zorlukta sevdiğinle daha bağlanıyosun birbirine. Ben bazen düşünürüm kendi kendime ben serhatı nasıl bu kadar çok seviyorum, acaba önceki hayatımdan kalma bişeymi bu. Bunun bi öncesi olması lazım, bu kadar yılın eseri diil bu eskisi de var sanki gibi gelir hep :)
Bazen de; biz birlikte çok güzel bi hayat yaşıyoruz ama çok da büyük üzüntüleri çok paylaştık. Hep daha sıkı sarıldık birbirimize, güç verdik.. İşte bugünler de de biraz öyle, daha çok seviyorum onu. Daha çok ihtiyaç duyuyorum ve daha çok hissediyorum yanımda olduğunu. Işığım o...

Sinoşkom, zeynoşko, annem, babam da, yalçın, efeler de, kayhan abi de, kızlar, arkadaşlar.. 

Önceki yazımda da şöyle yazmıştım; yine tüm kalbimle katılıyorum ve aynı bitiriyorum yazımı..

Mucizeler olur..
Her dakika, her saniye, her an mucizeler olur..
Olmaz sandığımız herşey oluyo hayatta. Biz de genelde şapşal gibi "bildiğimizi" sanarız ama bilmiyoruz, çok tatlıyız o yüzden hepimiz belkide. 'Olur olur' deriz; olmaz, 'yok ya olmaz' deriz; olur.. Hiç de bozuntuya vermeyiz :)

❤️❤️❤️


30 Eylül 2014 Salı

Mucizeler olur..

 

Her dakika, her saniye, her an mucizeler olur..

 

Olmaz sandığımız herşey oluyo hayatta. Biz de genelde şapşal gibi "bildiğimizi" sanarız ama bilmiyoruz, çok tatlıyız o yüzden hepimiz belkide. 'Olur olur' deriz; olmaz, 'yok ya olmaz' deriz; olur.. Hiç de bozuntuya vermeyiz :)

 

Ah..

 

Mucizeler mucizeler.. O kadar çok seviyorum ki varolmakla ilgili herşeyi bu aralar.. Hayat ne kadar güzel hayat ne kadar güzel.. O gittiğimiz gecedeki kapıda misafirleri karşılayan kafasında ışıktan şapka olan uzuuun tahtalara basan uzun kızın kollarıyla yaptığı gibi uçuş uçuş sanki içinden geçtiğim heryer.. Öyle bi vals müzik çalıyo arkada hep ❤️

 

Bi minicik hayal kurup minicik bi dilek tutunca, senin için kocaman olan, gerçek oluverir ve hayatın değişir dimi.. Gerçek olunca yeniden bütün evrenin bi parçası olursun, sonsuz bişeyin bi minicik atomusun yine.. Tüm çekim kuvvetinle yörüngendesin, titreşip dururken bulursun kendini işte :) Evrensin o minicik atom halinle.. O tanıdık bildik güven duygusu, bütünü hissetmek. Doğru yolda olduğunu hissettiğin, sevildiğinden emin olduğun, yalnız olmadığını bildiğin yer..

 

Çok inanılmaz bi harikalar diyarı olduğuna katılıyorum hayatın, kimse beni inandıramaz sıkılınabileceğine, yada heyecanlanılamayacağına.. İşte o zaman derim ki 'sen gözlerini açıp bi etrafına bakarmısın'.. Ama bi gerçekten bakarmısın.. 7 milyar kişi mi yaşıyomuşuz hepberaber bu dünyada, 7 milyar farklı 'dünya'.. Hepimizinki bambaşka.. O yüzden de sırf sıkılamayabilirsin zaten, en yakınlarınınkine misafir olman yeterli.. Birine aşık olman yeter, anneni anlamaya çalışman yeter, babanın çocukluğunu dinlemen yeter, sevdiklerinin hayallerini dinlemen yeter.. Herkes kendi kurgusunu yaşıyo. Delirmiş bi güç var elimizde hepimizin. Öyle kuvvetli ki.

 

Yaratma gücümüz var. Oldurabiliyoruz. Ellerimizle sevdiğimize dokunup enerji verebiliyoruz ona. Minicik bi bebeği, daha hiç hayatı bilmeyen, komiklik de ne bilmeyen bi bebeği güldürebiliyoruz :) Bi kediyi mırlatabiliyoruz. Güç verebiliyoruz. Çözüm buluyoruz. Hayalgücümüz sınırsız.

 

Bence daha ne olabilir ki..

 

Mucizeler hep olur..

 

4 Eylül 2014 Perşembe

Bu yaz ❤️



Ne işler ne işler..

Hiçbişeyi olduğu gibi kabullenmek zorunda değiliz. Çünkü bazı şeyler sadece yıllardır öyle diye öyle. Ve biz öyle olması en uygunu sandığımız için 'öyle'liklerini sürdürüyoruz o şeylerin, hem de bazen sevmesek bile.  Diyoruz ki 'neyse, ellemiyim şimdi, düzenini bozmıyım' 'vardır bi bildikleri' 'bide olmazsa şimdi benim yaptığım'..

Kalıplara sığmayı ne güzel öğrenmişiz, 'oh ne rahat' sandırtmışlar bize.. Risksiz, hatasız, minimum macerayla.. Zaten uygulanmış, çuvallanılmamış yöntemler ama aynı zamanda az heycanlanılmış, az kalp atışıyla yaşanmış..

Karar veremiyoruz bile bazen, hep karar verilmiş konular var ortada çünkü, başarısızlığa uğramaktansa az istediğimizi seçiyoruz, çok istediğimiz iyi olmazsa ihtimali yüzünden..  O ne istediğini bilmek belkide en önemlisi, kendine güvenle ilgili.. Kendini sevmekle de.. (Her konuyu ama her konuyu 'sevme'ye bağlayabilirim:)

Neyse..

Aslında bahsetmek istediğim; bu aralar daha önce kimseden de duymadığımız, kimsede de görmediğimiz minik bıdıklıklar peşindeyiz.. Televizyonu iptal ettik, hiçbi kanal çıkmıyo artık :) Sadece bi film, bi belgesel, bi maç izlemek istediğimizde bilgisayarı tvye bağlayabiliyoruz. Arka balkonu kapattık. Yerlerini beyaz ahşap kaplattık. Camlarına ahşap jaluzi yaptırdık. Kendimiz bi raf sistemi alıp, kapak takıp boyadık. Duvarları badana yaptık.. Klimanın motorunu paneller alıp kapattık hava alabileceği şekilde.. Dekopajla kendimiz kestik ama hep, su bazlı boyalarla kendimiz boyadık.. Alaçatının en iyi antikacısına (eskici mehmet) ham ahşaptan çalışma masası siparişi verdik.. Bide teleskop aldık ✌️ 
Tüm bunların hiçbiri en mantıklısı diildi, en bilindik yöntem de diildi.. Kimseden görüpte bulmadık. O yüzden o kadar güzel oldu ki ☺️

Daha bitmedi ama.. Masa bi hafta sonra hazır olucak, koltukları kaplatmamız lazım bi ara, aydınlatma kısmı da eksik daha.. 


Bu fotoğrafı baya iphonela teleskopun göz merceğinden kendim çektim.. Yeni bi yaşam alanı ve keşfedicek yeni bi evren yarattık kendimize.. 

Olduğu gibi kabullenseydik en basitinden ev yaşamımızı, önümüzdeki günler belki arka balkon eski hafif dağınık haliyle sadece bi balkon olarak kalıcaktı ve biz L koltukta akşamları dizi izlicektik.. 

Bundan bahsediyorum. 

Benim en sevdiğim mevsim hep yaz. 

Kavrulsam da pişsem de yaz. 

Her yaz hayatımın değiştiğine inanıyorum. Bu yaz da biz yaşamımızı genişlettik sanki serhatla, daha derin nefes alıp daha uzağı görüyo gibiyiz, daha çok ses duyup daha çok rengi ayırdedebiliyoruz. Sevme şeklimiz değişti hayatı gibi. Sessizliğimiz değişti. Konularımız değişti, bu sene sanki büyümedik de ruhumuzun çocuk olmasına izin verdik ❤️